Atatürk`e Yapılan Nankörlük ve Bugünün Hainleri

Gazi Mustafa Kamal Atatürk`e yapılan nankörlüğü anlamak için Lozan`dan Cumhuriyet`in ilanına kadar geçen sürede Birinci BÜYÜK MİLLET MECLİSİ`nin son zamanlarında Milli Mücadele sırasında milli gayenin elde edilmesine kadar dağılmamak kararını ve sonrasında neler oldu bunları iyi incelemek gerekiyor. Fakat bugün TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLARI şimdi aşağıda yazacaklarımdan hiç haberiniz var mı?

Eğer yoksa bugünün hainleri çok iyi çalışmışlar demekten başka bir şey aklıma gelmiyor?

O zamanları düşünebiliyor musunuz? Düşmanın yenilgisinden, memleketin kurtuluşundan sonra bu amaç esas itibariyle elde edilmiş bir durum varken; Meclis içindeki “Muhalefet Cereyanları”,  Lozan konferans masası başındaki yabancı diplomatlara ümit ve cesaret vermekteydi. Bütün mücadele yılları zarfında kesin zaferin elde edilmesine imkân olmadığı kanaatini beslemiş ve ileri sürmüş olan muhalifler şimdi de LOZAN görüşmelerini siyasi hırslara vasıta olarak kullanmak istiyorlardı. Bunların ve bunlara alet olan bazı gazetelerin yayınları delege heyetimizin temsil kuvvetini olduğu kadar, milli davamıza da zayıflatıyor ve zarar veriyorlardı. Sanki bugün değişen ne var?

Bu canım vatan kurulurken yıllardan beri tarihte hiçbir milletin katlanamadığı derece yüksek fedakârlıkların ve dökülen bunca kanların tam başarı sonucuna varacağı bu nazik zamanlarda bir kısım muhalefet, kör ve duygusuz bir ruhla, vatan kurtaran “GAZİ MUSTAFA KAMAL”`nin “VATANDAŞLIK” hakkını çalmak isteyecek kadar azmıştı. Milli tarihimizde görmeye pek az alışık olduğumuz bu “NANKÖRLÜK”  misali milletin ibret hafızasında yer tutmaya layıktır. Fakat bugün bundan bir haber olan TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞALARI acaba bu hafızamızı neden unutturdular diye düşünmeye davet ediyorum..!

Üç muhalif mebus; bunlar ERZURUM MİLLETVEKİLİ SÜLEYMAN NECATİ, MERSİN MİLLETVEKİLİ SALAHATTİN ve CANİK MİLLETVEKİLİ EMİN BEYFENDİLER tarafından meclisin ikinci başkanı Dr. ADNAN ADIVAR (HALİDE EDİP ADIVAR`ın eşi – Amerikan mandacıları)`ın başkanlığında yapılan oturumda,  2 Aralık 1922 yılında, yani Birinci LOZAN KONFERANSI`nın en kızgın bir devresinde Meclis`e verdikleri kanun teklifiyle GAZİ MUSTAFA KAMAL`e yeni bir seçimde  

“MEBUS SEÇİLMEMEK” konumuna düşürmek istemişlerdi.

Bakın kendi aklınızla ve hür iradenizle aşağıdaki teklifi inceleyelim.

Teklifin esas maddesi şuydu:

BÜYÜK MİLLET MECLİSİ`NE ÜYE SEÇİLEBİLMEK İÇİN TÜRKİYE`NİN BUGÜNKÜ SINIRLARI DÂHİLİNDEKİ MAHALLER HALKINDAN OLMAK VEYA SEÇİM DAİRESİ DÂHİLİNDE YERLEŞİK OLMAK ŞARTTIR. ONDAN SONRA GÖÇLE GELENLER YERLEŞME TARİHLERİNDEN İTİBAREN BEŞ SENE GEÇMİŞSE SEÇİLEBİLİRLER.”

GAZİ MUSTAFA KAMAL, milli değerbilirlik, milli şeref ve vicdan namına gerçekten utanılacak bir belge olan bu teklife MECLİS`te şu hazin ve etkili cevabı verirken; aslında bugün TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANA DEĞERLERİNE VE TEMELLERİNE DİNAMİT KOYANLARADA ÇOK GÜZEL BİR CEVAP VERMEKTEDİR. BUYRUN OKUYALIM GAZİ PAŞAMIZ NELER SÖYLEMİŞ BU “YÜZSÜZLERE”:

“Maalesef, doğduğum yer, bugünkü sınırlar dışında kalmış bulunuyor. Herhangi bir seçim dairesinin de beş senelik yerleşiği değilim. Doğduğum yer bugünkü milli sınırlarımız dışında kalmıştır, fakat bu böyle ise, bunda benim kesinlikle bir kast ve kabahatim yoktur. Bunun sebebi, bütün memleketimizi, milletimizi yok etmek isteyen düşmanların hareketlerinde başarılı olmalarının kısmen engellenememiş olmasıdır. Eğer düşmanlar tamamen maksatlarını başarmış olsalardı, Allah muhafaza etsin, buraya imza koymuş olan efendilerin dahi memleketleri sınır dışında kalabilirdi.

Bundan başka, bu maddenin aradığı şarta sahip bulunmuyorsam, yani beş sene aralıksız bir seçim dairesinde oturamamışsam, o da bu vatana yaptığım hizmetler yüzündendir. Eğer bu maddenin istediği şarta erişmeye çalışsaydım, İstanbul`u kazandırmaktan ibaret olan ARIBURNU ve ANAFARTALAR`da savunmalarımı yapamamam gerekirdi. Eğer ben, bir yerde beş sene oturmaya mahkûm olsaydım, BİTLİS ve MUŞ`u aldıktan sonra DİYARBAKIR istikametinde yayılan düşman karşısına çıkamamam, BİTLİS ve MUŞ`u kurtarmaktan ibaret olan vatanı görevimi yapamamam gerekirdi. Bu efendilerin, aradığı şartlara ulaşmak isteseydim, SURİYE`yi tahliye eden orduların enkazından HALEP`te bir ordu kurarak düşmana karşı savunma yapmamam ve bugün milli sınır dediğimiz sınırı fiilen tespit etmemem gerekirdi.

Zannediyorum ki, ondan sonraki çalışmalarımı herkes bilmektedir. Hiçbir yerde beş sene oturamayacak kadar çalışma yapmış bulunuyorum. Ben zannediyorum ki, bu hizmetlerimden dolayı milletimin sevgi ve yakınlığına ulaştım. Bu yakınlığa karşılık, vatandaşlık haklarından düşürülmeye maruz kalacağımı asla hatıra getirmezdim. Tahmin ediyorum ve ediyorum ki, yabancı düşmanlar bana suikast etmek suretiyle de memleketimdeki hizmetimden beni ayırmaya çalışacaklardır. Fakat hiçbir zaman hatır ve hayalime getiremezdim ki, bu YÜKSEK MECLİS`te, isterse iki üç kişi olsun aynı zihniyette bulunabilsin. Dolayısıyla, ben anlamak istiyorum, bu efendiler kendi seçim daireleri halkında ciddi olarak fikir ve hislerine tercüman mıdırlar?

Yine bu efendilere karşı söylüyorum, mebus olarak itibariyle doğal olarak bütün memleketi kapsayan bir sıfata sahip bulunuyorlar, o halde,  millet bu efendilerle hemfikir midir?

Efendiler, ben vatandaşlık haklarından düşürmek yetkisi bu efendilere nereden verilmiştir? Bu kürsüden, resmen, yüksek heyetinize ve  bu efendilerin seçim daireleri halkına ve bütün millete soruyorum ve cevap istiyorum!...”

O gün MECLİS`te olduğu kadar bütün millette haklı bir nefret uyandıran bu teklif ve sahipleri memleketin her köşesinden gerek şahsen GAZİ PAŞA`ya, gerek MECLİS REİSLİĞİ`ne yağan telgrafla ayıplandı ve nefretle protesto edildi. Acaba bugün GAZİ PAŞA`nın bu soruları hala geçerli değil mi?

Ben de bir TÜRKİYE GENCİ OLARAK BU SORULARA CEVAP BEKLİYORUM. EY HALKIM BUGÜN ATAMIZA ŞAHSINDA YAPILAN HAKARETLER VE TÜRK MİLLETİYLE KURDUĞU BÜTÜN DEĞERLER BİRBİR YOK EDİLMEK İSTENİRKEN HİÇ SESİNİZİN ÇIKMAMASI NEYE ALAMETTİR?

GAZİ PAŞANIN PARTİSİ VE ONA GÖNÜLDEN BAĞLI OLAN, YAPMIŞ OLDUKLARINDAN DOLAYI ŞEREF VE NAMUSUNU ONA BORÇLU OLANALAR NEREDESİNİZ?

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ GAZİ PAŞANIN ORDUSU OLDUĞUNUZA EMİN MİSİNİZ?

TÜRK BASIN VE YAYIN KURULUŞLARI GAZİ PAŞANIN SİZE VERMİŞ OLDUĞU CANDAŞ ÖZGÜRLÜĞÜ YİNE YANDAŞLIKLA MI YOK EDİYORSUNUZ?

BUGÜNÜN YÖNETİCİLERİ, MECLİSİ VE HÜKÜMETİ SİZE BAHŞEDİLEN BU GÜÇ VE KUDRETİ ELLERE HİZMET İÇİN Mİ VERİLDİĞİNİ SANIYORSUNUZ? HALKA HİZMET VARKEN VE TÜRK MİLLETİNİN DAHA RAHAT BİR ORTAMDA YAŞAMASINI SAĞLAMAK VARKEN BU NE GAFLET, BU NE DELALET BU NE HAİNLİKTİR.

YOKSA;

2 Aralık 1922`de 3 Mebus`un ve o teklifin öne çıkmasına hizmet edenlerin yani yabancıların veya içimizdeki Truva atlarının devamı mısınız?  

O gün Lozan konferansları iki buçuk ay sekteye uğrayarak 4 Şubat 1923 büsbütün kesilerek ileri atıldı.

Artık meclis yenilenmedikçe, “MİLLET VE MEMLEKETİN AĞIR VE SORUMLULUK İSTEYEN İŞLERİNİ YÜRÜTMENİN İMKÂNSIZ HALE GELDİĞİ” ve düşmanların iç siyaset kargaşalığından bekledikleri ümitleri kesip atmak gerektiği kanaati yaygınlaşıyordu. Yeni Lozan`a gitmeye hazırlanan delege heyetimizin memleketi kuvvetle temsil edebilmesi için seçimin yenilenmesi ve milletin MİLLİ MÜCADELE`de olduğu kadar, barış mücadelesinde de sarsılmaz bir birlikle yürüyeceğinin gösterilmesi lazımdı.

 Bunu o gün başaran ATARIMIZ BUGÜN BİZDEN BU ÇÜRÜK YUMURTALARIN aynı şekilde ayıklanması gerektiğini çok güzel bir şekilde göstermiştir. Fakat ya bugün biz yaşayan evlatları olarak emanete sahip çıkabildik mi?

Halkın meclisi bir kişi, bir zümre, bir tiran`a, bir cemaate, bir sınıfa teslim etmedik mi? Nerede YÜCE TÜRK HALKININ MECLİSİ – BİR OLDU-BİTTİ İLE YERLE YEKSAN ETMEK BU KADAR KOLAY MI?

Yüce TÜRK MİLLETİ`NİN ÖNÜNDE HERKES HESAP VERSİN… YOKSA ALLAH TÜRK`Ü BOŞUNA YARATMADI… BU DÜNYADA SİZİN KARŞINIZDA OLDUK VE OLACAĞIZ… ALLAH YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN… NE KADAR CABALARSANIZ CABALAYIN MUZAFFER OLAN ALLAH VE ALLAH YOLUNDA MÜCADELE EDENLERİNDİR.

Sevgi ve saygılarımla… “HAKKIDIR HAKKA TAPAN MİLLETİMİN İSTİKLAL”… ata mirası ulus… murat akbaş

 KAYNAKÇA: NUTUK – ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ – PROF. DR. ZEYNEP KORKMAZ

TARİH IV. KEMALİST EĞİTİMİN TARİH DERSLERİ 1931 – 1941 TARİHLERİ ARASINDA TÜRKİYE`DE LİSE TARİH KİTABI OLARAK OKUTULURDU. – KAYNAK YAYINLARI