Müslüm Aktürk yazdı…
2 Ocak 1961 yılında kurulan Basın İlan Kurumu (BİK), 62 yıldan beri resmi ilan-reklam dağıtarak basının ayakta kalmasına destek oluyor.
Tabii destek olurken bazı şartların da yerine getirilmesini istiyor.
Bu işe sıfırdan başlamak isteyenler için bekleme dönemi oluyor. Bekleme döneminden sonra şartların yerine getirilip getirilmediği kontrol ediliyor. Getirildiği takdirde resmi ilan desteği başlıyor.
Tabii denetimler resmi ilan alındıktan sonra da yılda bir kez yapılıyor. Denetimde kurallara uymayanların ilanları, kuralın ihlal durumuna göre; bir gün, beş gün, bir ay veya süresiz kesiliyor.
Ancak denetimlerin aksatılması ya da ciddi şekilde yapılmaması zaman zaman suiistimallere ve mağduriyetlere yol açıyor.
Biz de, hem düzgün denetim yapılmadığı için hem de düzgün denetim yapıldığı için iki kez mağduriyet yaşadık.
Nasıl mı?
Anadolu Ajansı’ndan emekli olduktan sonra İstanbul’dan memleketim Şanlıurfa’ya döndüm. Önce haftalık sonra 2006 yılında günlük gazete çıkardık. O dönem gazetelerin denetimlerini valilikler yapıyordu ve ilan almak için bekleme süresi bir yıldı. Bir yıllık süreyi hiç kimseye muhtaç kalmadan, ilan ve reklam olmasa bile tamamlayabilmek için İstanbul Bakırköy’deki evimizi sattık. Tabii ki gazete işine girerken, giderimizi ve verilecek ilan gelirlerini hesaplamıştık.
Çok güzel gazetecilik yaptık. Kısa sürede yılların gazetelerini geride bıraktık, “en iyi iki gazete” arasına girdik. Bir defasında Ticaret ve Sanayi Odası’ndan ebadını ve fiyatını kendilerinin belirlediği reklam göndermişlerdi. Oda Başkanı İsmail Demirkol beyi arayıp üzüntülerimi belirttim ve sonra da yanına gittim. Kibar bir abimizdi. Kendisine ‘Bu gazete sizin mi? Yayınlayıp yayınlayamayacağımızı sormadan hem ebadını hem de fiyatını yazıp göndermişsiniz’ dedim. Özür diledi ve ‘Personelimiz maksadını aşmış’ ifadesini kullandı…
BİK’in istediği kuralların fazlasını yerine getiriyorduk. Personel sayımızla, ofisimizle, tasarım ve baskımızla ve daha önemlisi yaptığımız haberlerle örnek bir gazetecilik sergiledik. Öyle ki gazetemizi uçağa verip aynı gün Ankara’da okuttuğumuz oldu…
Sonra gazetelerin yavrulama furyası başladı.
Ana gazeteleri bile okunamayacak durumda olan bazı patronlar ikinciyi, yetmedi üçüncü gazeteyi çıkarmaya başladılar. Haliyle ilan miktarı bölüne bölüne oldukça azaldı ve biz de zor durumda kaldık.
Masrafı kısıp ikinci gazete çıkarabilirdik ama kaliteden taviz vermemek, toplumun aklında itibarlı bir şekilde kalmak için gazetemizi devrettik.
Bugün 17 yıl sonra bu kez “ciddi denetim” sonucu mağdur duruma düştük. Akdeniz Gazetesi’ni 1 Nisan itibariyle aldık ve daha ne olduğunu anlamadan Temmuz ayında sıkı bir denetime tabi tutulduk.
Açıkçası bu gelişmeye hem üzüldük hem de sevindik!
Üzüldük; Isparta’daki çıtayı yükseltmek niyetiyle yola çıktık. BİK’in istediği prosedürlerin tamamını yerine getiremedik ama sahadan güzel dönüşler aldık. Tebrik edenler, gazetemizin geleceğinin parlak olduğunu söyleyenlerle karşılaştık. Abone sayımız, reklam gelirimiz yavaş yavaş artmaya başlamıştı ki ‘yolda düzelir’ dediğimiz kervan durmak zorunda kaldı…
Sevindik; Yaşla beraber kuru yansa da bu işi düzgün yapanlar artık rahat nefes alabilirler. Ispartalıların gerçek sesi, gözü, kulağı olabilirler. Artık meydan gerçek gazetecilere kalabilir.
Hem Sayın Cavit Erkılınç’tan hem de Sayın Özden Konur’dan edindiği izlenim özetle böyle.
Yaklaşık iki saat kaldığım BİK’te beni sabırla dinleyen, faaliyetleri hakkında bilgi veren, yoğun mesailerine rağmen ilgi, alakalarını esirgemeyen Sayın Erkılınç’a ve Sayın Konur’a başta konfederasyonumuza üye arkadaşlarım olmak üzere diğer gazeteciler adına çok teşekkür ederim.