CUMHURBAŞBAKANI KİM OLMALI?



17 ARALIK DARBESİ HAZIRLIK SÜRECİ

Bu süreç aslında dershane ile değil, daha evvelce başladı. Geziyle gün yüzüne çıktı ama temele daha evvel sinsice tuğlalar düşendi. Süreç ilkin; Başbakan Erdoğan'ın Milli politikalarını benimseyen ve destekleyen yazarlara "Yalaka, satın alınmış!" iftirası ile başladı. Bunun asıl nedeni "Erdoğan'ı Yalnızlaştırma" politikası. Bu politikanın asıl temeli "Akil İnsanlar" ekibi oluştururken atıldı. Akil İnsanlar oluşturma fikrini Başbakana sunanlar mercek altına alınmalı ve paralel bağlantısı araştırılmalıdır. Çünkü orada bir çok yazarın gönlünün kırılmasına sebep olundu. Finalde ise Kürt Sorununun çözümüne ciddi bir katkı sağlamadıkları gibi, bazıları da "Gezi Darbesine" doğrudan ve dolaylı destek verdiği görüldü. Erdoğan'ın "Burada ki isimler Türkiye'nin akil insanlarının bir özeti sözü" gönülleri bir nebze onardı. Fakat Allah rızası ve memleketin bekası için kalemlerini oynatan yazarlar durumu çabuk kavradı. Herkesin bir hesabı vardı. Fakat Cenabı Allahın da bir hesabı vardı. Erdoğan'ı Yalnızlaştırma politikası tutmadı. Bunun üzerine iğreti duran midemi bulandıran "Yalaka, Satın Alınmış, Mit'çi! yazarlar" iftirasına birde "Havuz Medyası" terimi ortaya atıldı. Oysa CHP'nin Halk Tv'si, Ulusal Kanalı, Artı 1'i, Sözcü Gazetesi, Cumhuriyet Gazetesi vs vs daha ismini sayamadığım onlarca yayın organı var/vardı. Bir gün bunlar için "Havuz Medyası" denilmedi. Çünkü bu terimi ortaya atanların asıl amaçları 17 Aralık darbesi öncesi hedefledikleri "Erdoğan'ı Yalnızlaştırma Politikasını" başarıya ulaştırmaktı. Vicdan sahibi "Kalemler" bunu yemedi. Bunun bir darbe olduğunu kısa sürede kavradı. Yazdıkları ile halkı bilgilendirdi. Bütün kırgınlıklar bir yana bırakıldı. Kendi iktidarları döneminde yeteri ilgi görmedikleri halde Allah rızası için Erdoğan'a can siparane sahip çıktı. En basiti şahsıma edilmedik hakaret, iftira kalmadı. Oysa bu süreçte ben sadece internet üzeri köşeler yazıyordum. Yorum sayfasında 2009'dan 2013'e kadar yazılarımı yayınlayan Yenişafak Gazetesi yeni yönetimin iş başına gelmesiyle beraber yazılarıma son vermişti. Plan o kadar ince düşünülmüştü ki; İnternet yazarları dahi tehdit ediliyor ve Erdoğan tamamen yalnızlaştırılmak isteniyordu. Herkese tehditler savruluyordu. Bize hergün ölüm tehditleri yağıyordu. Tek suçumuz Erdoğan'a sahip çıkmaktı. Önder Aytaç 2012 sonlarında bana; "Sizin Erdoğan'a sevginiz çıkara dayalı değil, ihaleye dayalı! " iftirası hâlâ kulağımda. Kendisine; İspat etmesi halinde "Taksim meydanında kendimi asarım, aksine sen mufteri ve şerefsizsin!" dedim. Hâlen bu sözüm geçerli. Bu anektodları paylaşmamın sebebi ise, "Darbe Girişiminin" ne kadar ayrıntılı düşünüldüğünü sizlere göstermek. Çünkü ilkin Erdoğan'a yazarların, gazetecilerin desteğini kesmek istiyorlardı. Bu sebeple herkesi Erdoğan'dan soğutmak istiyorlardı. Kalemlerin çoğu eleştirel yazmaya başlayınca, halkında Erdoğan'a inancını yitireceğini hesap ediyorlardı. Yazarlar onların bu emellerini kursaklarına tıkayınca, B planını devreye koydular. B Planında "Sosyal Medya" vardı. Sosyal Medyada uzman bir ekip oluşturuldu ve büyük bir "algı operasyonu" başlatıldı. Sosyal Medyada ses kayıtları, videolar, montajlanıp servis edildi. Dershanenin "D'si" yoktu artık. Yeni "algı operasyonunda" Başbakan ve ekibinin hırsız olduğunu yaymak ve böylece Erdoğan'ı halkın gözünden düşürmek vardı. Tüm bunlara vicdan sahibi yazar ve çizerler ile ferasetli halk inanmadı ve kalkışılan bu 17 Aralık darbe operasyonu başarısızlıkla sonuçlandı.

DARBELER DÖNEMİ KAPANDI MI?

Buna şu soruyla başlamak daha dogru olacağını düşünüyorum. Soru; "Darbeciler" pes edecek mi? Bu mümkün değil, çünkü Gladio bitmedikçe/kökü kazınmadıkça ne Türkiye'de, nede dünyanın diğer ülkelerinde bu tehlike bitmeyecek! Daha önce yazılarımda ve kitaplarımda yazmıştım, konuya açıklık getirmiştim. Gladio bazen karşımıza "marjinal" bir örgüt, bazen "dini" bir grup, bazen TSK içinde yuvalanan bir "Örgüt" olarak çıkabilir. Bu tehlikeler karşısında dönem dönem bireysel raporlar/tezler yazıp Başbakanımıza verdim/yolladım. Bazen de Başbakanın danışmanlarına ve kurmaylarına teslim ettim. Mesela 2007'de; "2007 - 2010 Türkiye beklentileri ve yapılmak istenenler" başlıklı raporumu bizzat Akif Beki'ye teslim ettim. Beki, o tarihte başdanışman idi. O raporda Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'a Fethullah Gülen Hocaefendi ve Kürt Sorunu üzerinden bir saldırı yapılacağını not ettim. Nitekim hemen 2010'nun akabinde ki yıl (2011'de) 7 Şubat mit krizi ile dolaylı olarak Başbakana yönelik bir operasyon girişimi oldu. Başbakan operasyona direndi ve özel bir yasa çıkararak durumu bertaraf etti. Ardından; "Kol kırılır, yen içinde kalır!" politikasını izledi. Erdoğan; "Kardeşlerimiz bir kusur etti, büyütmeyeyim!" dedi. Sadece bazı isimleri baypas etmekle yetindi. Bu süreçten sonra aynı grup fırsat kollamaya ve uygun zamanda saldırmak için, planlar hazırlandı. Başbakanın etrafında ki Gladio ile bağlantılı olan bir grup hemen seçim üzeri Başbakanın Dershane olayını gündeme almasını sağlayarak, gruba "Meşru müdafaa" alanı açtı. Çünkü tabanlarına darbe girişimini anlatmakta güçlük çekeceklerini biliyorlardı. O yüzden plan kusursuz olmalıydı. Bu yüzden dershane üzerinden "algı operasyonu" başlatılmış oldu. Tabanlarına, "Erdoğan'ın acımasız, merhametsiz, kindar!" olduğu aşılandı. Bir yandan darbe yaparken, öte taraftan grubu bir arada tutmak istediler. Kısmende başarılı oldular, fakat darbe planı halka çarptı. Çünkü Erdoğan'a kefenlerini giyerek sahip çıkacak milyonlar olduğu görüldü. Başbakan Erdoğan etrafında ki Gladio ile bağlantılı isimleri derhal bertaraf edilmeli. Kandık, kandırıldık demek yerine onun aldanmasına sebep olan isimleri çizmeli. Ak Parti Yeni dönemde lidere sadakatle bağlı olan kişiler ile yolla devam etmeli.

BEDELLİ BEKLEYEN GENÇLER PERIŞAN

Sayın Başbakanımıza teslim edilmek üzere avaaz.org'da düzenlediğim Bedelli Askerlik imza kampanyasını özel kaleme iletim. İletiğim imza kampanyasına iliştirdiğim notda belirttiğim gibi, bu soruna acilen çözüm bulunmalıdır. 2011'de 30 yaşa tanınan hakkın 25 yaşa tanınmamasını vicdanen doğru bulmuyorum. İşin esası bu devirde "zorunlu askerliğin" ilkel olduğunu bir kez daha tekrar ediyorum. 2011'de fiyat zaten sadece zenginler için olduğunuda not düşmek isterim. Eski yazılarımda da defalarca bu konuya geniş yer verdim. Başbakanımızın sözünün eri olmasından yolla çıkarak gençlerin ümitli olmasını bir nebze de ben sağladım. Çünkü yıllardır siyasi hayattan tanıdığım Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan gerek meydanlarda, gerek TV'de, gerek Ak Parti tüzüğünde yazdığı her sözünü tuttu. Bende buna ve Başbakanımızın affina sığınarak A Haber Canlı yayınında sarf ettiği "Bedelli olabilir, 25 yaş düşünülebilir" sözünden hareketle bu işin olacağını yazdım. Şimdi Başbakanımızdan bu konuda bizleri sevindirmesini rica ediyorum. Sevgili Başbakanımız ve bütün halkımıza sevgi ve saygılarımı sunar, dualarında bu fakirede yer vermelerini rica ederim. Saygılarımla...