GÜNCEL

Eğitimci Yazar Mustafa Tezcan Yazdı : Bir Can’a Dokunmak !

Yöneticisi olduğum eğitim kurumlarındaki öğretmen arkadaşlarla okuma grubu kurduk ve okuma seferberliği başlattık. Bu işe gönül veren arkadaşlarla her ay bir kitap okuyoruz.

İlk kitap olarak Doğan Cüceloğlu ve İrfan Erdoğan hocamın beraber kaleme aldıkları “Öğretmen Olmak” adlı eserle başladık. Eğitim ve seminerlerine katıldığım her iki hocama da bu güzel çalışmalarından dolayı teşekkür ediyor Doğan Hocama Allah’tan rahmet diliyorum ve eğitim gönüllülerine bu kitabı ısrarla tavsiye ediyorum.

“Bir Can’a Dokunmak” aslında tüm mesele bu. Bu cümleyle başlıyor kitap. Ve eğitimin bir cümle gibi, birbirleriyle ilişkili olan öğelerden oluşan bir sistem olduğundan bahsediyor. Ve bu cümlenin öznesi öğretmen ve nesne gibi görünen öğrencinin de özne olduğunu belirtiyor. Öğretmen ve öğrenci…

Bir adam, okyanus sahilinde yürüyüş yaparken denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar. Biraz daha yaklaşınca bu kişinin sahile vurmuş deniz yıldızlarını denize attığını fark eder ve ‘Niçin bu deniz yıldızlarını denize atıyorsun?’ Diye sorar. Topladıklarını denize atmaya devam eden kişi; ‘Yaşamaları için.’ yanıtını verince adam şaşkınlıkla ‘iyi ama binlerce denizyıldızı var, hepsini atmanıza imkân yok. Sizin bunlardan birkaç tanesini denize atmanız neyi değiştirecek ki?’ der. Yerden bir deniz yıldızı daha alıp denize atan kişi; ‘Bak, onun için çok şey değişti.’ karşılığını verir.

Bir can’a dokunmak işte böyle bir şey. Öğretmen ve öğrenci…

Bir ruha bir gönle dokunmak…

Bu felsefeyle başladım eğitim yolculuğuma…

“Ben ancak bir muallim olarak gönderildim.” Buyuran Peygamberimiz;

“İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.”

“Ya öğreten ol ya öğrenen ol, ya dinleyen ol, ya da ilmi destekleyen ol…”

Diyor, Buhari’de geçen bir hadiste.

Ayrıca başka bir hadisinde; “İlim öğreten kimseye, öğrettiği ilimle amel edenlerin kazandıkları sevap kadar sevap verilir…” (İbn Mâce, Sünnet, 20) diyor.

İnsan yaşam yolculuğunda daima öğrenen bir varlık olduğu için iki rol arasında sürekli gidip gelir. Ya öğretendir ya da öğrenen. Ya öğretmendir ya da öğrenci. Ve öğretirken de öğrenir…

Eğitim yönetiminde yüksek lisans yaptığım yıl bunu daha somut hissetmiştim. Derse gittiğimizde öğrenci sırasındaydık, okula geldiğimizde idareci koltuğunda, ders anlatırken öğretmen kürsüsünde… Roller farklı ama işlev aynı. Öğrencilerin yanında öğretmen, anne babanızın yanında öğrenci. Ve bu hayat boyu devam ediyor. Sadece okulda, sınıfta olan bir rol değil, oraya sığacak kadar da basit bir olay değil. Sokakta, markette, bahçede, her yerde devam ediyor. Yaşam alanının her yerinde...

Bayramda yıllardır görüşmediğimiz bir akrabamızı ziyaret ettik. Konuşma esnasında anlattığı hayat tecrübeleri ve kurduğu cümleler birkaç kitabın özetiydi sanki. Bu roller için üniversite bitirip yüksek lisans yapmak şart değil. Hayatın kendisi büyük bir okul zaten. Dersini alana…

Bir öğretmen, bir baba, bir yönetici veya rolümüz her ne ise sürekli o rolde kalmanın ve ısrar etmenin bir anlamı yok. Geçişleri yapabilmek önemli. Aksi halde çatışmalar çıkması kaçınılmaz.

Bunlardan bahsederken bilge öretmen Ak Şemsettin’in, İstanbul’un Fatih’i olan öğrencisine öğüdü aklıma geldi;

“Dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yol onun üzerinden geçer. Sen dağ olmaya heveslenme, asla gururlanma. Yol ol ki herkes senin üzerinden geçerken, sen dağların bile üzerinden geçesin.”

Eğitim bir gönül işidir. Öğretmen ile öğrenci arasında kurulan iletişim her şeyi tamamlar. Öğrencisinin zihninden önce gönlüne hitap eden öğretmen, demire şekil vermeden önce ısıtılması gerektiğinin bilincindedir. Çünkü Goethe’nin de dediği gibi: ‘İnsan ancak sevdiğinden bir şey öğrenir.’

Yüzyıl sonrasını düşünerek bir nesil yetiştirdiğinin bilinci ile hareket eden lider bir öğretmen, en iyi öğretim metodunun birebir örnek olduğunun farkındadır. Kendisinin ve birbirinin kopyası olan öğrenciler yetiştirmek yerine, her biri ayrı bir dünya olan öğrencilerinin kendilerini keşfetmelerine yardımcı olur. Zaten dahi olarak doğan her çocuğun, dahi olarak kalmasına yardımcı olur. Çevresini ve öğrencilerini geliştirmeye uğraşırken kendi gelişim ve değişimini de ihmal etmez.

İyi bir öğretmen olmanın yolunun, niyettensamimiyetten, gayrettenusuldeniletişimdendisiplinden ve çok çalışmaktan geçtiğini öğrendim.

Okuma guruplarımız ile beraber   İdeal Akademi yayınlarından çıkan Aziz Erdoğan hocamın ‘İyi ki varsın öğretmenim’ kitabını da okuduk. Kendisine de teşekkür ediyor ve tüm öğretmen arkadaşlara tavsiye ediyorum.

Bir can’a dokunma yolculuğuna katılan herkese gönülden teşekkür ediyorum.

Bu vesileyle bugünlere gelmemize vesile olan bütün öğretmenlerimizi hürmet ve minnetle yâd ediyor; ahirete irtihal edenlere rahmet, hayatta olanlara sağlık ve afiyet diliyorum.

Ömrünüz boyunca mutlu, huzurlu, başarılı ve güzel evlatlar yetiştirmeniz duasıyla…

İyi ki varsın öğretmenim.

İstanbul Times /  Mustafa TEZCAN