Tabiatım gereği her olayda olduğu gibi 17 Aralık Operasyonunda da yazı yazmak için taşların yerine oturmasını bekledim. Yazarken kimseye haksızlık yapmak istemiyorum, ayrıca fevri davranmak bir yazarın en büyük zaafı olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de yeni bir trend hızla yükseliyor, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı siyaset sahnesinden silmek isteyenler, her türlü yola tevessül ediyor. Gezi ile başlayan bitirme planı evrim geçirerek devam ediyor. 17 Aralık operasyonu bu eylemin devamı.
Kim ne derse desin, zamanlama ve soruşturmanın başlama tarihi davanın hiçte masumane bir dava olmadığını ortaya koyuyor. Aylarca bekletilen dosyalar seçime kısa bir süre kala ortaya çıkarılması ve terör eylemlerinde olduğu gibi tahribat gücünün yüksek olması için başka soruşturmalar ile birleştirilmesi, devletin bekasına direk bir saldırıdır. Bu saldırı kansız terör saldırısı olarak Türkiye hukuk tarihine geçecektir.
Terör örgütleri bombalama eylemlerinde düzeneklere çok farklı maddeler ekleyerek tahrip gücünü yükselttiklerini herkes bilir, mesela C4 patlayıcısına çivi eklemek tahribat gücünü artırdığı gibi, aminyon nitrat bombanın tahrip gücünü dehşet boyutlara ulaştırır. 17 Aralık Operasyonu masum bir yolsuzluk operasyonu olmadığı farklı dosyaların birleştirilmesinden anlıyoruz, ayrıca farklı ilerde eş zamanlı dosyaların patlak vermesi bu kuşkuyu artırıyor. Kuşkuları güçlendiren en büyük etken ise bu dosyaların içeriği gözaltılar ile beraber medyaya servis edilmesidir. Bir grup medya 17 Aralıktan bu yana operasyon haberciliğine soyunmuştur. Ayrıca buna sosyal medyada ciddi bir desteğin oluşturulmasına çalışılmasıdır. Gözaltılar ile beraber her gece bir hashtag açılıp “Yolsuzluk Örtülemez!” vs mealinde ki başlıklar ile ciddi bir toplum mühendisliği sergilenmiş, toplum algısı yönlendirmeye, yönetilmeye gayret edilmiştir. Bu toplum mühendisliği halka çarpmıştır, Recep Tayyip Erdoğan’ı yıpratmak bir yana durusun, onu daha da güçlendirmiştir. Çünkü zamanlaması manidar olan bu siyasal operasyonlar halkta kuşku uyandırmıştır.
ASIL HEDEF TÜRKİYE’NİN YÜKSELEN GÜÇÜ
Daha önce “Dershane Üzerinden Erdoğan’a Operasyon Devam Ediyor” yazımda, son gelişmeler ile Gezi arasında ciddi bir kardeşlik bağı bulunduğunu, benzer bu kuşkuyu uyandırdığını/güçlendirdiğini belirtmiştim. Çünkü Gezinin de, 17 Aralığın da asıl hedefi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve güçlenen Türkiye’dir. Hal böyle olunca kuşkularımda haksız olmadığım ortaya çıktı. Gezide 3. Köprü, 3. Havalimanı vb projelere karşı çıkılmış, bu projelerin iptal olması için ciddi bir eylem sergilenmişti, buna rağmen projeler durdurulamadı. Hal böyle olunca Gezi de yapılmak istenen Darbe başarısızlığa uğradı.
Bu sefer Darbe kabuk değiştirerek Yargı ile yapılmak istendi. Türkiye tarihine Yargı Terör Örgütü Darbesi olarak belki yerini alacak bu eylemin gezi eylemi ile aynı damardan beslendiği aşikâr. Gezide engellenmek istenen 3. Köprü, 3. Havalimanı projeleri Yargı Darbesi ile de engellenmek istendiği ortaya çıktı. Çünkü bu projelerin ihalelerini kazanan işadamları gözaltına alınarak, böylelikle bu projeler engellenmek istendiği anlaşıldı. Yakın bir zamanda YTÖ ve GTÖ adı altında bu Darbe Örgütü yargıya hesap verecektir. Bu Gezi Terör Örgütü ile Yargı Terör Örgütü’nü masumane duygular ile destekleyenler, işin tepe noktasında asıl amacın farkında değiller. Gezide de, 17 Aralıkta da engellenmek istenen Türkiye’nin hızla yükselişidir. Bu hızlı yükselişi durdurmak için asıl Mimar Recep Tayyip Erdoğan tasfiye edilmek istenmiştir. Türkiye’de bütün darbeler ülkenin menfaati için uğraşan liderlere yapılmıştır. Rahmetli Menderes’i katledenler, onu katletmekle kalmamış, itibarsızlaştırmak için bu gün ki gibi; “Yolsuzluk iftiraları” ortaya atmıştır. Hatta daha ileri gidip Rahmetli Menderes’in alkolik olduğu izlenimini vermeye çalışılmıştır. Rahmetli Menderes’in alkolü bir şekilde Eyüp Sultan Hazretlerinin kabrini ziyaret ettiğini iddia etmişlerdir. Menderes olayında da uluslararası güçler aktif rol almıştır, işte bu aktif rol alanlar gladiodur, Gladio’yu anlamak için bir önceki “Erdoğan Bu Ülkenin Son Şansı” yazıma bakabilirsiniz.
EMİNE ERDOĞAN’A İFTİRA
Bu gün Erdoğan için de benzer imajlar oluşturulmaya çalışılmaktadır, Erdoğan’a Eşi Emine Erdoğan’ın; “Sen Mehdi’sin!” dediğini dilden dile yaymaktalar. Aylar önce; “Erdoğan Beklenen Mehdi’mi?” başlıklı yazımda yakın zaman da böyle bir iftiranın yayılmak isteneceğini yazdım ve bu tehlikeye karşı uyardım. Erdoğan’a “Diktatör, merhametsiz, samimiyetsiz...” iftiraları tutmayınca, iftira boyut değiştirdi. Dediğim gibi; başta Emine Erdoğan olmak üzere başbakanın yakın çevresinin ona Mehdi dediği dilden dile yayıyorlar. Buna karşın tedbirlerin alınması gerekiyor.
BİR TEK SİZ BU ELLİ ÖPMEDİNİZ!...
Bir başka iddia da Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Ekrem Duman’lıya bir görüşmesinde elini uzatarak; “Herkes bu elli öptü, bir tek siz öpmediniz.” dediği dilden dile, kulaktan kulağa yayılıyor. Tüm bunlar ile hizmet hareketinin tabanını Erdoğan’a karşı kışkırtmak için yapıldığını düşünüyorum. Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ya da Dumanlı çıkıp bu işin aslını açıklamalı... Ayrıca hizmet hareketini topyekun pisliğe bulaşmış gibi lanse etmek vicdani değildir. Orada bulunanların ekserisi Allah ve Resulü’nün yolundadır. Her grubun içinde olduğu gibi hizmet hareketinin içine de değişik akımların karıştığı gözlemlenmektedir. Bu değişik akımlar en çok “Medya, Yargı ve Emniyette” ortaya çıkmaktadır. Ümmetin ümit bağladığı lider Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik yapılan haberler bir yana dursun, hiç o çirkin haberlerden bahsetmeyeyim. En son Filistin kasabı Ariel Şaron için; “Çığır açan komutan!” haberini yapan, bu civanmert gönül fedailerine hakaret etmiştir. Bu haber için “ajanstan geçen haber” olduğu savunması komedidir. Her ne olursa olsun, Ariel Şaron İslam dininin düşmanı ve Müslümanların katilidir. İslam dininin düşmanını yazmak için ajansa ihtiyaç yoktur. Onun için yapılacak iki satır haber yeterlidir. Bu haber; “Azılı katil, Filistin Kasabı öldü.” demek yeterlidir. Bu yüzden Today’s Zaman GYY Bülent Keneş derhal istifa etmelidir.
ERDOĞAN’A DESTEK VEREN GAZETECİYE MİTÇİ DEYİN!
Bir başka vahim gelişme ise, başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a destek veren Gazeteci ve yazarların MİT’çi diye yaftalanmak istenmesidir. Erdoğan’a operasyon çok yönlü düşünüldüğü ortada, tehdit, şantaj, gözdağı havada uçuşuyor. “İki ay içinde filan kişi ülkeden kaçacak, öyle şeyler çıkacak ki vay be öyle mi diyeceksiniz, Erdoğan diye bir şey kalmayacak...” deniliyor. Erdoğan’ı Milli İrade kapsamın da savunan gazeteciler MİT’çi gazeteci denilmesi ayrı bir utanç, bu MİT Türkiye Cumhuriyetinin legal kurumudur. MİT ülkemizi dışarıdan ve içeriden gelecek tehlikeler konusunda istihbarat toplayan, can ve mal güvenliğimizin sağlamda olması için kele koltukta çalışan insanlar topluluğudur. Asıl utanılması gereken “Devlet içinde devlet olmaya çalışanlardır!” Asıl Terörist olan MİT mensupları değil, devletin çıkarları yerine aidiyet duyguları ile mensup oldukları grup için çalışanlardır. Bu gün devlettin her kademesin de görev yapan aşiret mensuplarımız, devletin çıkarları yerine aşiretimizin çıkarları doğrultusunda hareket etmelerine de aynı şekilde karşı çıkarım. Erdoğan’a yönelik başlayan bu operasyona şiddetle karşı çıkmamızın en büyük nedeni, operasyonun bize yani milli iradeye yönelik olmasındandır. Elbette ki Recep Tayyip Erdoğan bizim için çok önemli bir lider ama ondan önce benim irademle başa gelmiş bir kişidir. Haliyle bu operasyon Erdoğan’dan ziyade Türkiye Devleti ve milletinedir. Bu yüzden ölmeyi dahi göze aldık/alırız.