İstanbul Times Röportaj / Hande Balcan
TRT ekranlarında Alaturka Akşamlar programıyla evlerimize misafir olarak ruhumuzu müzikle harmanlayan İsmail Özkan…
Musikinin bir okyanus olduğunu ve insanın bir kez içine dalıp tüm güzelliklerini görüp hissettiğini söyleyen İsmail Özkan’ın Türk musikisine olan aşkını, sanata olan bağlılığını bir kez daha görmüş olduk.
“Sanatta en önemli hikâye cesaret” diyen Özkan ile hayatını, sanatını, hayallerini, son şarkısı Kıyım’ı ve şimdilerde çıkmaya hazırlan “Eyvallah” adlı parçasını konuştuk…
Öncelikle nasılsınız? Pandemi süreci 2 yıldan fazla bir süredir gündemimizi yoğun bir şekilde işgal etmekte. Bu süreçle beraber sosyal, ekonomik ve kültürel anlamda değişim geçirmeyen alan kalmadı hayatımızda. Pandemi süreci müzik sektörünü nasıl etkiledi?
Tüm dünyayı etkisi altına alan bu salgın sebebiyle, izahı olmayan üzüntüler yaşadığımız aşikar. Çok kayıplar verdik; sevdiklerimizi, yakınlarımı kaybettik. En çok etkilenen alanlardan biri de kültür-sanat oldu. Evlerde kaldığımız o süreçte insanın kendiyle olan mücadelesine de tanık olduk. Ancak müziğin şifalandırıcı gücüne inanan biri olarak diyebilirim ki bu sektör de aldığı yaraları teker teker saracaktır. Dilerim ki bir daha böyle büyük bir salgınla karşılaşmaz, tüm insanlık olarak rahat bir nefes alabiliriz…
1977 yılında Balıkesir’de hayata gözlerinizi açtınız. Küçük bir şehirde doğup İstanbul’a uzanan yolculuğunuzda iki farklı coğrafyanın size öğrettiği en büyük tecrübe ne oldu?
Evet, Kuvâ-yi Milliye Şehri olan Balıkesir’de doğdum ve büyüdüm. Ta ki üniversite yıllarıma dek. Akabinde ise İzmir ve İstanbul geldi. Aslına bakarsanız iki farklı coğrafyadan ziyade; şu zamana kadar şiarım, güzel düşünmek oldu. Zira her gün güzel geçmeyebilir ancak günün içinde muhakkak bir güzellik vardır.
Lise eğitiminizin ardından Diş Hekimliğini kazanmanıza rağmen müziğe olan aşkınızdan dolayı İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Konservatuvarı sınavlarına girip kazanmışsınız. Bir sene İTÜ Konservatuvar bölümünde okuduktan sonra ablanızın da İzmir'de okuması ve ailenizin de isteği ile Ege Üniversitesinde Ses eğitimini tamamlamışsınız. Geçmişe dönüp baktığınızda diş hekimliğini bıraktığınız için pişman olduğunuz anlar oldu mu?
Musiki benim çocuk yaşımda aklıma koyduğum bir ideal idi. Barış Manço’nun 7’den 77’ye adlı programına katıldığım an, ileride büyük bir sanatçı olacağımı hayal etmiştim. Üstelik, kendimi bildim bileli şarkı söyleyen biriyim. Çok başarılı bir öğrenciydim, ama musikiye olan sevdam ağır bastı ve onu seçtim. Bugün geriye dönme şansım olsa yine ayrı kararı verirdim.
Babanız Bayram Aslantaş Fizik öğretmeni. Uzun yıllar da Balıkesir Koray Lisesi’nde görev yapmış. Bir öğretmenin müzisyen oğlu olarak; ailenizin müziğe olan ilginize bakış açısı nasıldı? Desteklediler mi yoksa genel aile yapısında olduğu gibi doktor, mühendis, avukat gibi meslekler seçmenizi mi istediler?
Musikişinas bir ailede büyüdüm ben. Evimizde sürekli radyo açıktı ve o muazzam tınılar daha küçükken benim kulağımda yer etmeye başlamıştı. Bu yüzden kendimi hep şanslı addederim. Babam en nihayetinde bir öğretmendi ve tabiî ki de sınavlarda başarılı olmamı, sonrasında hangi mesleği seçeceğime karar vermem gerektiğini söylüyordu. Sonuç olarak ben sınavlarda başarılı olmuş, Diş Hekimliğini kazanmıştım. Ancak tercihimi konservatuar eğitiminden yana kullandım. Zira kalbimdeki musiki sevdası çok daha ağır basmıştı. Tüm ailem de bu kararımı destekledi.. Eğer sanatçı olacaksan ‘Ahmet Özhan’ gibi bir sanatçı ol diye de bana telkinde bulundular. Zira ailem, hepimiz gibi kıymetli büyüğüm Ahmet Özhan Beyefendiye hayrandı..
Hayatta birçok viraj vardır. Yaşam boyunca karşılaştığımız çeşitli olaylarla keskinvirajları dönmeyi öğreniyoruz. Sizin keskin virajınız neresiydi?
Benim en keskin virajım, evlenme kararı almamdı. Zira evlilik ile ben diye düşünmeyi bırakıp biz olarak hayata bakabilmektir. Kendine yepyeni bir dünya kurmaktır. Ve İyi bir evlilik iki şeye bağlıdır: Birincisi, doğru insanı bulmaya; ikincisi, doğru insan olmaya.. Allaha şükürler olsun ki ben bu keskin virajdan da alnımın akıyla çıktığım ve öğrendim ki aslında evlilik edebi bir şifa kaynağıymış.
TRT Müzik yolculuğunuz nasıl başladı?
İzmir’de bir yandan okurken bir yandan da kendimi geliştirebilmek adına çalışmaya başladım. Yapımcılığa ve televizyonculuğa da o dönem merak sardım. Bir çok yerel kanal’da televizyon programları yaptım. Musikiye gönül vermiş biri olarak en büyük amaçlarımdan biri de, ülkemizin en nadide kurumlarından biri olan TRT kadrosunda yer alabilmekti. Takdir edersiniz ki TRT nice sanatçılar yetiştirmiş bir okul.. Mevlam nasip etti ve Trt İstanbul Radyosu’nda Ses Sanatçısı ve Yapımcı olarak görev alabildim. Yıllardır, Stüdyo 1 Radyo Günleri, Ege Akşamları, Alaturka Geceler ve Alaturka Akşamlar gibi müzik programları ile ülkemizin müzik kanalı Trt Müzik’de pek çok farklı şehirde bu programlar vesilesiyle konserler verip; icra ettiğimiz sanatı daha geniş kitlelere yaymak istedik. Bunda da başarılı olduğumuzu düşünüyoruz. Şimdilerde ise yine TRT Müzik ekranlarında Radyo Günleri programında kıymetli arkadaşım Mine Geçili ile izleyicilerimizin karşısındayız.
Çıkarttığınız şarkılar ile insanlara bir şeyleri gösterme, anlatma kaygısı güdüyor musunuz? Şarkılarınızın bir öğretisi var mı?
Kendinin bilincinde olan ve kendini tanımlayabilen biricik varlık insandır. Başka hiçbir canlı kendi beninin bilincinde değilken ve insan yaratılanların en şereflisi olarak tanımlanırken; bu dünyaya geliş amacından tutunda; attığı her adımda bir şeyleri anlatma kaygısı güder. Hal böyleyken biz de şarkılarımızda pek çok şey anlatmaya çalışıyoruz elbette.
Örnegin son çalışmamız olan Kıyım şarkısı ile biz bir fark yaratmak istedik. Tarzımın dışına çıkarak; Z kuşağının ilgisini çekebilmeyi istedik. Çünki benim müzik anlayışımın tek bir tarzla sınırla değil. Müziğin birleştirici gücünden faydalanarak 7den 70e herkesin gönüllerinde yer edinmek kuşak çatışmasını da ortadan kaldırmak en büyük amaçlarımdan biri. Şöyle düşünün bizim musikimizde sevgiliye ‘siz’ diye hitap eden bir eser var. Bir Selahattin Pınar bestesi. ‘ Bir bahar akşamı rastladım size, sevinçli bir telaş içindeydiniz’ diyor. Böyle nahif bir eser olabilir mi? İnsan sevdiğini daha nasıl yüceltebilirdi ki? Şimdilerde böyle bir seslenişe hasret kaldık ama z kuşağı da bu eserleri bilmiyor. İnsan kendi geçmişinden mahrum kalmamalı. Kıyım şarkısıyla da geçmişle gelecek arasında bir bağ kurmak bizim istediğimiz. İstedik ki ‘Giden bir sevgilinin ardından sessizce feryat edip, dilin susacağını gözlerin konuşacağını, aşk acısının dinmeyen bir sızı olduğunu Z kuşağına da anlatalım. Onlar da sonra ‘ gözler kalbin aynasıdır desin, Bir bahar akşamı desin, gece kirpikli kadın desin, Zehretme bana hayatı cananım diyerek sitemlerin en nahifini dinlesin.
Kendinize daima söylediğiniz hayat felsefesi edindiğiniz bir söz var mı?
Yaşanılan her sıkıntı aslına bakarsanız insana birer vazife ile gelir, görevleri de bitince gider. En güzeli sabretmek, tevekkül etmektir. Zira sabreden muhakkak ki selamettedir. Bu şiardan yola çıkarak sabır ve tevekkül haliyle her daim çok çalıştım. Çalışmaya da devam ediyorum. Takdir Allah’ın. Gelecek olan hayır ile gelsin.
Şu an olmak istediğiniz yerde misiniz? Hayalindeki yer ile şu anda olduğunuzu yer arasındaki fark nedir? Hayallerinize ne kadar yaklaştınız?
Bulunduğum yer, hayal ettiğim yerden çok daha güzel. Zira benim ilk hedefim TRT’ye girebilmekti. Takdir edersiniz ki TRT bir okul ve bu kurumda yer almak, birçok insanın en büyük hayali. Şükürler olsun ki ben şu an TRT İstanbul Radyosu’nda yapımcı ve ses sanatçısı olarak hizmetimi sürdürüyorum.
Hayatınızdaki dalgalı dönemleri nasıl atlatıyorsunuz, şimdi nasıl bir ruh hali içindesiniz?
İnsan bu, bazı zaman düşer bazı zaman kalkar. Bazı zaman karanlığa gark olur. İste o en kötü zamanlarda bile sevgisini, desteğini her daim hissettiğim ailem ve kıymetli dostlarım benim en büyük hazinem. Öyle ki onların varlıklarıyla o düştüğünüz derin kuyulardan hemencecik çıkıveriyorsunuz.
Şu an şarkıcı İsmail Özkan 18 yaşındaki haliyle karşılaşacak olsa ona söyleyecek ilk şeyi ne olurdu?
Geçmiş değiştirilemeyeceği için artık bir değeri olmaz aslında söyleyeceklerimin. Ama yine de ‘çalış, azmi bırakma’ derdim. Zira başarının yolu çok fazla çalışmaktan geçiyor.
Müzik ile ilgilenen gençlere neler söylemek istersiniz? Türkiye’de müziğin geleceği hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Bu sektörün en büyük sıkıntısı nedir?
Cesaret en önemli hikâye sanatta.. O yüzden cesur olmaları, donanımlı olmaları gerekir. Bu yolda unutulmak da var zira. Bunu göze almaları ve çok çalışmaları gerekir. Zira bilgi ve birikim başarıyı da er geç beraberinde getirir. Çok okusunlar, çok araştırsınlar. Musiki bir okyanus ve insan bir kez içine daldı mı tüm güzelliklerini görüp hissedebiliyor... Zaman zaman Türk musikisi, popüler kültüre yenik düşse de, kendi müziğimizin modası hiç geçmiyor. Neredeyse bir asırlık bir maziden bahsediyoruz zira. O yüzden ne olursa bu yola gönül veren genç kardeşlerimiz de kendilerini en iyi şekilde yetiştirip, yollarına devam etsinler. Yaşasın Sanat’ Yaşasın Türk Musikisi!
Sevenlerinizi bekleyen yeni bir çalışmanız var mı?
Beni çok yakın tanıyan dostlarım Müslüm Gürses hayranı olduğumu bilirler. 2016 yılında bestesi Selami Şahin’e müziği Ahmet Selçuk İlkan’a ait Müslüm Gürses’in yorumladığı “Satılacak adam mıydım” şarkısını yeni bir düzenleme ile hayata geçirmiştik. Şimdi ise yaza merhaba diyeceğimiz bir çalışmam ile buradan sevenlerime müjdemi vereyim. 90’lı yıllarda Müslüm Gürses’in seslendirdiği “Eyvallah” adlı eseri tekrar düzenleyerek tüm müziksever dostlarım ile buluşturacağız. Herkesin dilinde pelesenk olacağına, yeni bir çığır açacağına inanıyorum. Eyvallah çok yakında sizlerle…