Türkiye’de 2015 Haziran genel seçimi ve 1 Kasım tekrar seçimini geride bırakırken toplumda yepyeni umutlar yeşermişti. Çünkü toplumda hâkim olan anlamı ile 1 Kasım sonrası “eski Türkiye’ye güle güle, yeni Türkiye’ye merhaba” diyecektik. Seçimlerin ana omurgası bunun üzerine kurulmuş ve büyük bir zafer elde edilmişti. Halk, darbecileri, gezicileri, kaosçuları, Erdoğan düşmanlarını, Ak Parti düşmanlarını sandığa gömmüştü.
Fakat bu seçim üzerinden aylar geçmesine rağmen yeni Türkiye’ye dair en ufak bir hamle yapılmasına izin verilmedi, tam tersine eski Türkiye’ye hızlı bir gidiş var mesajı verilmek için her türlü entrikaya başvuruldu. Sultan Abdülhamit Han’ın dönemi ile bu dönem arasında ciddi bir benzerlik var. Devletin güvenlikçi politikalara eğilmesini sağlamak için önce PKK’nın huzur ve barış ortamını bozması sağlanıldı.
Barış psikolojisine adapte olan toplumun geleceğe dair ümitlerine böylelikle büyük bir darbe vuruldu. Suruç (31 ölü 100 yaralı) ile başlayan canlı bomba eylemleri Ankara Gar önü (95 Ölü, beşi polis, 248 yaralı), İstanbul Sultanahmet Meydanı (11 Turist Ölü, 15 yaralı), Ankara Merasim sokak (28 Ölü 61 Yarallı) ve son olarak Ankara Kızılay Meydanı (37 Ölü, 75 Yaralı) saldırıları ile devam etti. Bu saldırılar sonucunda 202 canımızı yitirdik, bunların 11 Alman misafirlerimizdi. Ayrıca toplamda 499 vatandaşımızda yaralandı.
Saldırıların özelikle Ankara merkezli olması terör saldırılarının sıradan bir okuma ile geçiştirilmeyeceğini göstermektedir. Bu saldırıları büyük devlet refleksi ile ele almalı ve öz eleştiri yapmak zorundayız. Yeni Türkiye’ye geçiş yapabilmenin yegâne yolu terörü gündemden çıkarmaktan geçmektedir. Eylemi gerçekleştiren piyonları etkisiz hale getirmek terörle mücadelede başarı değildir.
Önemli olan piyonu sahneye sokan karanlık eli kırmaktır. Bunun yolu da kısastan geçmektedir. Kalbimize bıçak saplayan uluslar arası güçlerin kalbine bıçak saplamak elzem olmuştur. Aksi halde bu terör eylemlerinin önüne geçilemeyecektir. Ben huzursuz isem, dünya da huzurlu olamayacak mesajını vermek durumundayız. Aksi halde bu süreç ülkeyi eski Türkiye’nin küflenmiş zihniyetine geri döndürecektir. Bu kazanımlarım elden gitmemesi için devlet, millet el ele mücadele etmeli ve kaotik ortamdan hızlı bir biçimde çıkmalıyız.
Bu eylemi iki farklı şekilde okumak mümkündür.
Fakat bu seçim üzerinden aylar geçmesine rağmen yeni Türkiye’ye dair en ufak bir hamle yapılmasına izin verilmedi, tam tersine eski Türkiye’ye hızlı bir gidiş var mesajı verilmek için her türlü entrikaya başvuruldu. Sultan Abdülhamit Han’ın dönemi ile bu dönem arasında ciddi bir benzerlik var. Devletin güvenlikçi politikalara eğilmesini sağlamak için önce PKK’nın huzur ve barış ortamını bozması sağlanıldı.
Barış psikolojisine adapte olan toplumun geleceğe dair ümitlerine böylelikle büyük bir darbe vuruldu. Suruç (31 ölü 100 yaralı) ile başlayan canlı bomba eylemleri Ankara Gar önü (95 Ölü, beşi polis, 248 yaralı), İstanbul Sultanahmet Meydanı (11 Turist Ölü, 15 yaralı), Ankara Merasim sokak (28 Ölü 61 Yarallı) ve son olarak Ankara Kızılay Meydanı (37 Ölü, 75 Yaralı) saldırıları ile devam etti. Bu saldırılar sonucunda 202 canımızı yitirdik, bunların 11 Alman misafirlerimizdi. Ayrıca toplamda 499 vatandaşımızda yaralandı.
Saldırıların özelikle Ankara merkezli olması terör saldırılarının sıradan bir okuma ile geçiştirilmeyeceğini göstermektedir. Bu saldırıları büyük devlet refleksi ile ele almalı ve öz eleştiri yapmak zorundayız. Yeni Türkiye’ye geçiş yapabilmenin yegâne yolu terörü gündemden çıkarmaktan geçmektedir. Eylemi gerçekleştiren piyonları etkisiz hale getirmek terörle mücadelede başarı değildir.
Önemli olan piyonu sahneye sokan karanlık eli kırmaktır. Bunun yolu da kısastan geçmektedir. Kalbimize bıçak saplayan uluslar arası güçlerin kalbine bıçak saplamak elzem olmuştur. Aksi halde bu terör eylemlerinin önüne geçilemeyecektir. Ben huzursuz isem, dünya da huzurlu olamayacak mesajını vermek durumundayız. Aksi halde bu süreç ülkeyi eski Türkiye’nin küflenmiş zihniyetine geri döndürecektir. Bu kazanımlarım elden gitmemesi için devlet, millet el ele mücadele etmeli ve kaotik ortamdan hızlı bir biçimde çıkmalıyız.
Bu eylemi iki farklı şekilde okumak mümkündür.
1.Cenevre görüşmelerinde dikkatleri farklı yöne çekmek.
2.Ak Parti’nin seçim sloganında kullandığı ve Erdoğan’ında sürekli gündeme getirdiği; “Güçlü bir iktidar olmasa kaos olur!” tezini çürütmeye yöneliktir. Bu saldırlar, eylemler sonucunda topluma somut bir mesaj verilmektedir. Mesajda; “Güçlü iktidar var ama yine kaos var!” denilmekte. Ülke de milletin iktidara olan desteğini yok etmeye yönelik somut eylemler gerçekleşmektedir. Güneydoğu Anadolu’da hendek olayı da tam bu nedenledir.
Hendeği kazanların temel hedefi halkın refahı ve huzuru olmadığı gibi, demokratik her ülkede bu tür eyleme askeri müdahale yapılacağını herkes adı gibi bilmektedir. Velhasıl huzur ve barış ortamını bozmayı hedefleyen karanlık güçler, hendek kazan gençleri bilerek ve isteyerek ölüme göndermişlerdir.
Çünkü tek hedefleri huzur ve refah içinde olan Türkiye’nin bu ortamını bertaraf etmek, en azından önümüzde ki dönemde Ak Partiyi ve Erdoğan’ı siyaset sahnesinden silmektir.
Tüm bu gelişen olayların temel amacı yukarıda saydığım iki madde de saklıdır. Çünkü 2023 ve 2071 hedefleri olan bu siyasi akımın, uluslar arası şebekelerin çıkarlarına darbe vuracağı düşünülmektedir.
Türkiye 2023 ve 2071 hedeflerini gerçekleştirmeye çalışırken, bir yandan da adaletsiz dünya düzenine çomak soktuğu açıktır. Çünkü Erdoğan ve bu siyasi yapı özelikle sömürgeci anlayışla devam eden Birleşmiş Milletler cemiyetine karşı gelmekte ve bu yapının değişmesini talep etmektedir. Bunu en yüksek perdeden dile getiren Erdoğan ve Erdoğan’ın mirasçıları sömürgecileri tedirgin etmektedir.
Bu sebeple Türkiye yepyeni bir kaos stratejisiyle karşı karşıyadır. Bu komplodan kurtulmanın yegâne yolu sineyi milleti bilinçlendirmekten ve güvenlik seviyesine bu ortamdan kurtulana dek en üst seviyede tutmaktan geçer. Şayet askeri darbe ürünü olan 1982 anayasasını değiştirebilseydik, bugün gerekirse üç aylığına tüm Türkiye’de sıkıyönetim ilan edilebilirdik. O zaman hem doğuda ki, batıda ki halk moral bulur, hem de halka güven gelirdi.
O zaman ilan edilecek sıkıyönetimi sivil bir sıkıyönetim olurdu. Mevcut anayasa ile sıkıyönetim ilan etmek askeri vesayetçi sisteme davetiye çıkarmaktır. Yeni Anayasa konusunda tembel davranan siyasiler bu vebalin altında kalacaktır. Halka eski vesayetçi döneme dönülmeyeceğinin garantisi verilmelidir. Çünkü demokrasiden dönüş, Türkiye’ye çöküş getirecektir. Uluslar arası şebekelerin son dört yıldır, Erdoğan ve mensup olduğu siyasi akımı yok etmek için özelikle antidemokratik uygulamalar yaptığı yönünde algı operasyonu yürütmüş ve halk algı operasyonlarını bertaraf etmiştir. Bu sebeple somut algı yönetimi yapılmaktadır. Bu somut algı yönetimi ise canlı bomba eylemleri, hendek olaylarıdır.
Bunlarla Türkiye’de halka güvende değilsiniz mesajı verilmekte, Erdoğan’dan vazgeçmeyen halk bu şekilde cezalandırılmaktadır. Erdoğan’ı kaybedersek, kazanılmış tüm demokratik adımları da kaybederiz.
Hekimoğlu Süleyman Özcan kimdir?
Gazeteci - Araştırmacı – Yazar 20.01.1983 Muş - Bulanık doğumludur.
Şehittahir Köyü ilköğretim okulu, Malatya Battalgazi İmam Hatip Lisesi, ardından da Eskişehir Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldu. Aynı zamanda profesyonel Grafik Tasarımcıdır. Daha küçük yaşlarda günlük tutmaya başlaması onu yazarlığa iti. Yirmi yaşına basınca ilk kitabı yayınlandı. Gazetecilik hayatına ise 2004 – 2007 Akit Gazetesi okur postasında makaleleri ve araştırma dosyaları yayınlanması ile başladı. Ardından Muş Vakfı'na ait “Muş Postası Gazetesi'nde” köşe yazarlığına devam etti. 2008'de yazmaya başladığı İstanbultimes gazetesinde halen köşe yazarlığına devam ediyor. 2009 yılında ise Yenişafak Gazetesi Yorum sayfasında makaleleri yayınlanmaya başladı, 2016'ya kadarda aralıklarla devam etti. 2009'da www.timeturk.com da köşe yazmaya başladı ve 2015’e gelindiğinde, üzerinde çalıştığı son kitap çalışması sebebiyle buradan ayrıldı.
Ayrıca istanbultimes.tv de “Hekimoğlu Süleyman ile "Halkın Sesi" adlı programda, programcı ve sunuculuk yapıyor. Yayınlanmış 7 kitabı bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla:
H yayınlarından 2004 yılında yayınlanan "Hayat Serüvendir" 7. baskısını yaptı.
Aynı Yayınevinden 2005 yılında yayınlanan “Ondan Sonra Gelen Sevgi” 4. baskısını yaptı.
2007 yılında 3. Kitabı "Kürt Tarihi Aşiretler ve İsyanlar" Akis Yayınları tarafından yayınlandı. Şu ana kadar 5. baskısını yaptı. Aynı yıl Anadolu Ajansı en çok satan kitaplar arasına girecek olan 5. kitabı "Kanla Islanan Aşk" Karma Kitaptan çıktı. Bu kitap "Demokratik Açılım ve Kardeşlik Projesine" katkılarından dolayı dönemin Kültür Bakanı tarafından yazar Hekimoğlu Süleyman arandı ve tebrik edildi. Bu görüşme AA tarafından haber hâline getirildi. Kanla Islanan Aşk kitabı daha sonra Akis Yayınlarından 2. ve 3. Baskıları tekrar yapıldı. 2009'a gelindiğinde "Sadaka" adında ki kitabı Çise Kitap tarafından yayınlandı. 2011 yılında ise "Eve Dönüş" kitabı Akis Kitaptan yayınladı. Son Kitabı "Kürt Sorununun Anatomisi" 2012'de Paradoks kitap tarafından yayınlandı. Bu kitap; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önderliğinde ilerleyen "Çözüm süreci ve demokratik açılım projesi" ile birebir örtüşüyor. Şu anda tüm kitapların tekrar baskısı yapılıyor.
Ayrıca “Kürt Sorununun Anatomisi” kitabı Ak Parti Genel Merkezinin ilgisini çekti ve 2014 Yılında Ak Parti Genel Merkez AR-GE tarafından özeti çıkarılıp 18 sayfa rapor haline getirildi. Hekimoğlu Süleyman ayrıca 2005 Yılında; "Sol ve İslâm" başlıklı bir raporu dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a sundu. 2007'de yine; "2007 - 2010 "Türkiye Beklentileri ve Yapılmak İstenenler" Başlıklı bir rapor daha yazdı ve Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a sundu. 2010’da; "Ak Parti İstanbul İl Başkanlığının Gençlere Yaklaşımı" başlıklı Raporunu yine dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a sundu. Hâlen Kitap çalışmaları ve Türkiye'nin sorunlarına çözüm arayışları üzerine çalışmaları devam ediyor.