Ülkemizde ilköğretim, lise ve dengi okullarda tamamen ezbere dayalı bir müfredatla, sıkça değişen sınav sistemiyle adeta çocuklarımız kobay gibi kullanılıyor. Çocuklarımızı at yarışına girmiş gibi koşuşturmakla, zor ve bitmek tükenmek bilmeyen sınavlarla demoralize ediyoruz.

Bu baskı altında 
kalan genç yaştaki evlatlarımız sınavlara hazırlanabilmek adına derslerden kopup, okuldan soğuyorlar. Bu durum kimi zaman gençlerimizin tamamen aleyhinde işleyerek eğitim hayatlarını bitirmelerine dahi yol açabiliyor. Bu sebeplerden dolayı eğitim hayatını bitirmiş gençlerin sayısı azımsanmayacak kadar çok maalesef.

Elbette öğrencilerimizin bilgi ve becerilerinde ölçüm olmalıdır. Ancak gelişmiş ülkelerin ölçme kıstası örnek alınmalıdır.Türkiye eğitim ve öğretim bakımından akademik kategoride dünyadaki gelişmiş ülkelere kıyasla adeta “nal topluyor”. ABD’li bir ailenin okul programını eğlenceli bir metotla evinde çocuklarına öğretmesi ve bu hizmetten dolayı annenin devletinden maaş alması, (HomeSchool) sanal ortamda verilen paket programla uzaktan eğitim alan Amerikalı çocuklar ülkedeki eğitim ve öğretimin gelişmesi ve bunun yanı sıra yaygınlaşmasını da sağlıyor.

Ülkemizin kimi köylerinde halen okul yokken, çocuklarımız her sabah kar 
kış demeden okula gidebilmek adına kilometrelerce yol gidiyorlarsa bu ülkemizde eğitim sisteminin halen ne kadar gelişmekten yoksun olduğunu göstermektedir.

Oysa bizlerde en azından okulu olmayan köylere uzaktan eğitim imkânı tanısak daha gelişmiş bir 
neslin tohumlarını atmış olmaz mıyız? Şu gerçeği kabul etmek gerekir ki, şimdiki neslin çocukları teknoloji çağının çocukları. Bilgi anlamında ne verilse almak için gelişkin bir beyinleri var. Çok klişe olacak ancak yadsınamaz bir gerçek ki; bizlerin dönemindeki eğitim ve teknolojinin gelişmişliği bakımından oldukça ileriler. Bu da zeka düzeylerinin doğru yol ve yöntemlerle gelişkinliğini ortaya koyuyor.İster kuşak farkı diyelim, ister teknoloji çağının çocukları diyelim.

Algı ve metot farkımızdan dolayı 
devlet eğitim sisteminin düşünen, sorgulayan ilmen yetenekli birey, yetiştirme gibi bir derdi olmamasından, okul organizasyonlarının ve öğretmenlerin öğrencileri yönlendirmede bigâne oluşu, ailelerin “nasılsa herkes aynı” anlayışı çocukların eğitim ve okula karşı isteklerini düşürüyor, eğitimden kopmalarına sebep oluyor. 

Öğretmenlerin zaman zaman öğrencisi ile diyalog problemi, öğrenciyi eş değer bir birey olarak görmemesi sonucu toplamda ciddi bir kalite düşüklüğü yaşıyoruz. Devletin çağdaş gelişmiş ülkelerde ki eğitim ve öğretim sistemlerini ölçme metotlarını ne kadar incelediğini bilmiyorum, ancak Japonya gibi bir ülkede şu gerçek mevcuttur: Öğretmene verilen hak ettiği ekonomik bedel ve sosyal statüye karşılık, aynı zamanda ciddi verimlilik isteniyor.

Öğretmenlerin, periyodik aralıklarla sınavlara tabi tutularak ölçümlerinin yapıldığını, bu 
ölçme sonucu eksik olan hocanın kendisini yenilemek ve yeniden tamamlamak üzere geçici olarak meslekten uzaklaştırma uygulamasının olduğunu biliyor muydunuz ? Bu sebeple Japonya, Dünya’ya teknoloji üreten bir ülke oluyor. Eğitim, materyali insan olan bir meslek bilinciyle yapılmalıdır. Çünkü eğitim ve öğretim neticede insanı şekillendiriyor. 

Almanya’da bir müdürün her yıl eğitim başlarken öğretmenlerine yazdığı mektubu sizlerle paylaşmak isterim:“Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar. Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum.

Sizlerden 
isteğim şudur: Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.”


İstanbul Times /  Maksut Konyar