Turgut Özal Yıllar Önce Adete Bugünleri Görmüş Gibi Konuşmuş… Turgut Özal Yıllar Önce Adete Bugünleri Görmüş Gibi Konuşmuş…

*Sırrı Süreyya Önder’e Dair: Umutlu Bir Bekleyişin Ardından Gelen Sessizlik*

Dün gece mesleğim gereği haberi alır almaz, dostlarım İrfan ve Tarkan arkadaşlar ile birlikte hiç düşünmeden yola çıktık. Saatler geceyi sabaha bağlarken biz, İstanbul’un serin sokaklarında umutla yol alıyorduk. Hastanenin önüne vardığımızda, daha güneş doğmamıştı. Sabahın ilk ışıklarına kadar oradaydık. Sırrı abinin umutlar eşiğinde sürdüğü yaşamla, biz de bekleyişimize tutunduk. Orada olmak, yalnızca bir meslek görevi değil, bir vicdan borcuydu.

Çünkü bu şehirde bazı insanlar vardır; düşerken de, beklerken de, ayakta kalmaya çalışırken de yalnız bırakılmamalıdır.

Hastane hayli kalabalıktı. İstanbul’un dört bir yanından gelen insanlar, dillerinde sadece iyi dileklerle, Önder ailesinin yanında olmaya çalışıyordu. DEM Parti yöneticileri, dostları, yoldaşları, gençlik yıllarının şiirlerinden, sokaklarında yankılanan sesine kadar Önder’e dair biriktirdikleriyle oradaydı. Gergin ama umutlu bir bekleyiş hakimdi.

Dikkat çekici olan ise, yalnızca DEM Parti tabanının değil, Türkiye siyasetinin hemen her kesiminden gösterilen duyarlılıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın durumu yakından takip ettiğine dair haberler, hükümet yetkililerinin iletişimleri, hastane koridorlarında yankılanan “Geçmiş olsun”lar sadece nezaket değil, bir ortak hafızaya sahip çıkış gibi algılandı. Bu memnuniyetle karşılandı. Çünkü Sırrı Süreyya Önder, yalnızca bir partinin değil, bu ülkenin vicdan hafızasında bir yere sahip.

Hastanenin önünde televizyon kanallarının canlı yayın araçları sıralanmıştı. Kameraların baktığı yön belliydi ama asıl dikkat, içeride; Önder’in kalbinin attığı yerdeydi.

Sohbet ettiğimiz DEM Parti yöneticileri ve üyeleri, Türkiye’nin dört bir yanından gelen geçmiş olsun mesajlarını duygulanarak anlatıyordu. Kimileri onu “politikacı” diye değil, “bir hikaye anlatıcısı, bir abi, bir yol arkadaşı” diye tarif ediyordu. Bu da gösteriyor ki, Önder yalnızca fikirleriyle değil, kalbiyle de siyasetin içinde olanlardan biri.

Ben de kendi adıma, Kürt siyasal hareketini yüreğinde taşıyan bir insan olarak şunu söyleyebilirim: Sırrı Süreyya Önder’in şahsında halk, bir kez daha kendini gördü. Onun mütevazılığı, zekası, hüznü ve neşesiyle inşa ettiği kimlik, yalnızca bir siyasetçiyi değil, bir dili, bir vicdanı temsil ediyor.

Umarım en kısa sürede sağlığına kavuşur. Umuyorum ki bu sevgiye, bu sahiplenmeye kendisi de tanıklık eder. Çünkü bazen bir insanın halkı kadar, halkın da bir insana ihtiyacı vardır.

Ve biz biliyoruz: Sırrı, hikayelere yarım kalan yerinden devam eder. Yine anlatır; gülerek, hüzünle, ama hep içten.