Filistin topraklarının vahşi İsrail tarafından işgal edildiği bir dönemde, Selahaddin Eyyubi’nin hayatını ve Kudüs’ü nasıl fethettiğini bilmemiz önem arz etmektedir. Kudüs Selahaddin Eyyubileri beklemektedir. Bu minvalde Yazar Abdullah Yıldız ile Pınar Yayınları’ndan yeni çıkan kitabı “Selahaddin Eyyûbî -Minberin Sırrı” kitabı hakkında konuştuk. Abdullah Yıldız, “Günümüz Müslümanları Kudüs’ü yeniden özgürlüğüne kavuşturacak bir Selahaddin bekliyor” dedi.
Röportaj: Ziya Gündüz
“Selahaddin Eyyûbî -Minberin Sırrı-” kitabını yazmanızdaki amaç nedir?
Önceki yıllarda Kudüs’e yaptığım iki ziyarette gördüm ki, Selahaddin Eyyubi bu ümmetin en önemli ortak paydalarından ve ortak idollerinden biri. Ayrıca, onu ortaya çıkaran tarihi şartlar ile bugün İslâm âleminin içinde bulunduğu tarihi şartlar da birbirine çok benziyor; yani günümüz Müslümanları Kudüs’ü yeniden özgürlüğüne kavuşturacak bir Selahaddin bekliyor. İşte “Selahaddin Eyyûbî -Minberin Sırrı-” kitabı, Selahaddin’in cihad, ümmet ve namaz bilincini kuşanarak kendilerini Kudüs’ün ve tüm İslâm âleminin özgürlüğüne adayacak mücahid nesillerin ortaya çıkmasına katkı sağlamak amacıyla kaleme alındı.
Tarihte Haçlı Seferleri niçin yapılmıştır. Bu seferlere karşı Selahaddin Eyyûbî nasıl bir rol üstlenmiştir.
11. yüzyıl sonlarında başlayıp yaklaşık iki yüzyıl boyunca devam eden Haçlı Seferleri’nin ekonomik, siyasi ve sosyal nedenleri bir tarafa, Hıristiyan dünyayı İslâm dünyasına karşı harekete geçiren en belirleyici neden, “kutsal” bildikleri Kudüs’ü Müslümanların elinden almayı büyük bir dini ideal haline getirmiş olmalarıdır. Keşiş Piyer Lermit’in bütün Avrupa’yı dolaşarak “Haçlı ruhunu” canlandırdığını ve tüm Hıristiyanları savaşa kışkırttığını biliyoruz.
Selahaddin Eyyubi, 1. Haçlı Seferi (1096-1099) sonucunda Kudüs’ün Haçlıların eline geçmesinden yaklaşık 40 yıl sonra dünyaya geldi ve tüm hazırlıklarını tamamladıktan sonra 1187’de Kudüs’ü Haçlı işgalinden kurtardığı gibi, bu sebeple başlayan oldukça geniş çaplı 3. Haçlı Seferini de başarıyla geri püskürttü.
Kitapta Mescid-i Aksâ’daki“minberin sırrı”ndan da söz ediyorsunuz. Nedir kısaca bize bu “minberin sırrını” anlatır mısınız?
Selahaddin’in dünyaya geldiği yıllarda Müslümanlar, Kudüs’ün Haçlı işgali altında olmasının derin travmasını yaşıyorlardı ve Kudüs’ü kurtarmak, duyarlık sahibi her Müslüman devlet adamının ideali idi. Bu devlet adamlarının başında da Nureddin Mahmut Zengi geliyordu. Söz konusu efsanevi minberi Nureddin Mahmut’un yaptırdığı, Selahaddin’in de genç yaşında bu minberi Halep’te gördüğü ve onu yapan ihtiyar marangozun sözlerinden çok etkilenerek kendisini Kudüs davasına adadığı söylenir. Nihayet, Kudüs’ü kurtarıp o minberi Mescid-i Aksâ’daki yerine koymak da Selahaddin’e nasip olur. Kudüs’ü 1948’de işgal eden Siyonistlerin 1969’da Aksâ’daki o minberi yakmaları üzerine “Filistin İntifadası”nın başlamış olması ve İslâm Konferansı Teşkilatı’nın kurulması da “minber”deki o dinamik “sırra” işaret eder.
Selahaddin Eyyûbî’nin Türk olduğunu söyleyenler olduğu gibi çoğunlukta Kürt olduğu söylenmektedir. Bu konuda kafalar biraz karışık. Selahaddin Kürt mü yoksa Türk mü?
Selahaddin Yusuf’un Kürt, Türk, Arap hatta Fars olduğu iddia edilmiş ve tarihçiler tarafından bu iddiaların her birine dair çeşitli deliller de ileri sürülmüştür. Ancak o, “Ben Selahaddin-i Muhammedî’yim” demekle yetinmiştir ki, bu da bize yeter. Zira bize onun alt kimliğinden ziyade bu üst kimliği gereklidir. Açık ve net olarak söylersek, onun davası “Türklük”, “Kürtlük”, “Araplık” değil, “Ümmet” davası idi.
Selahaddin Eyyûbî nasıl bir çocukluk geçirdi. Bize biraz Selahaddin Eyyûbî’nin çocukluğu ile ilgili bilgi verir misiniz?
Selahaddin Yusuf Eyyûbî çok iyi bir medrese eğitimi almıştı. İslâmî ilimlerde ve fen ilimlerinde çok başarılı bir talebe idi. İyi bir hâfız-ı Kur’ân olmuştu. Namazlarını en zor şartlarda bile cemaatle kılmaya özen gösterirdi. Aynı zamanda ata binmeyi, ok atmayı, kılıç kullanmayı çok iyi bilen ve 14-15 yaşlarında Haçlılarla savaşa girebilecek kadar gözü pek bir mücahid olarak yetişmişti.
Selahaddin Eyyûbî’nin cihad anlayışı nasıldı?
Kur’ân ve Hadis ilimlerinde derinleşen Selahaddin Eyyubî, Kur’ân-ı Kerim’de ve Peygamberimizin (s.a.s.) sözlerinde gerçek anlamını bulan “cihad”ın İslâm’da ne kadar önemli ve merkezi bir ibadet olduğunun elbette bilincindeydi. Selahaddin’in yirmili yaşlarında söylediği rivayet edilen “Kudüs’ü kurtarmadan gülmek bana haram olsun” şeklindeki yemin cümlesi, onun cihad bilincini yansıtan en önemli göstergelerden biri olarak kabul edilebilir.
Hocam bize Selahaddin Eyyûbî’nin Kudüs Fethi’ni nasıl gerçekleştirdiği ile ilgili biraz bilgi verir misiniz? Zira kitabınızda bununla ilgili çok çarpıcı bilgiler ve ifadeler var.
Selahaddin önce amcası Esedüddin Şirkuh’un yanında Mısır seferine katılıyor, komuta yeteneğini ispatlıyor ve sonraki Mısır seferleri sonucunda bölgedeki Fatımî devletini Eyyubî devletine dönüştürüyor. Ardından, büyük devlet adamı Nureddin Mahmut Zengi’nin vefatından sonra, onun manevi mirasına sahip çıkarak bugünkü Suriye ve Irak bölgesinden Yemen’e kadar olan geniş coğrafyada İslâm Birliği’ni sağlıyor.
Bu arada bütün askeri hazırlıkları tamamlamış olmasına rağmen, Allah’ın yardımına lâyık olacak bir manevi donanımı kuşanmadan Haçlılara karşı zafer kazanılamayacağını çok iyi bildiği için, tebdil-i kıyafet yaparak halkın arasına giriyor ve kapsamlı bir araştırma yapıyor. Araştırma sonunda, camilerin özellikle sabah namazında handiyse boş olduğunu görüyor. Bunun üzerine bütün âlimleri ve âmirleri toplayarak kapsamlı bir “namaz seferberliği” başlatıyor. Sekiz yıl sonra sabah namazında da camilerin Cuma namazları gibi kalabalık ve dopdolu olduğunu görünce, Allah’a hamd edip güvenerek Haçlılara karşı büyük saldırıyı başlatıyor ve Allah’ın izni ile Hıttin Zaferi’ni (1187) kazanıp, ardından Kudüs’ü kurtarıyor.
Hocam kitabınızda ümmetin dağınık olduğu bir dönemde Selahaddin Eyyûbî’nin ümmeti toparladığından söz ediyorsunuz. Günümüzde malum üzülerek söylüyorum, özelde Türkiye’de genelde ise bütün İslam coğrafyasında ümmet paramparça, ümmet bilinci yitirilmiş durumda. Bu durumda yeni bir Selahaddin Eyyûbî çıkabilir mi? Ya da bizler Selahaddin Eyyûbî’yi örnek alarak, bu vahim durumdan nasıl bir kurtuluş yolu inşa edebiliriz.
Selahaddin Eyyûbî’nin -maalesef- o günün ve bu günün parçalanmış İslâm dünyası için geçerli olan harika bir tespiti var:
“Dostlarıyla uğraşanlar, düşmanlarıyla savaşamazlar”.
Ne yazık ki, Selahaddin Eyyubi zamanında olduğu gibi, bugün de Müslümanlar birbirleriyle savaşıyor, savaştırılıyor. Çözüm ise, Selahaddin’in o gün kurduğu İslâm Birliği’ni bugün de yeniden kurmaktan geçiyor. Nasıl ki o, zamanın Bağdat Halifesi başta olmak üzere, bütün âlimleri ve devlet adamlarını Şam’da toplayıp “kendi aralarında savaşa son verme ve Haçlılara karşı birlikte hareket etme” kararı alınmasını sağlamışsa, bugün de böylesi bir karar birliğine varmadan sonuç alamayız.
O dönemde Selahaddin Eyyûbî’nin vefatından sonra süreç nasıl işledi. Selahaddin Eyyûbî sonrasındaki süreçten bize biraz bilgi verir misiniz?
Büyük ve muzaffer komutan ve devlet adamı Selahaddin Eyyubi’nin vefatından sonra -maalesef- oğulları arasında birlik sağlanamadı. Ama geride bıraktığı İslâm medeniyet mirası ile ilim, fikir ve cihad geleneği, sonraki Müslüman devletlerde, özellikle de Memlûklerde kurumsal olarak devam etti.
Son olarak konuyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Ümmet-i Muhammed bugün, Selahaddin Eyyubi’nin yaşadığı tarihsel şartların bir benzerini yaşıyor. Paramparça bir görünüm arz eden İslâm âlemi bugün de çağdaş Haçlıların art arda gelen saldırıları ile karşı karşıya. Bu durumda, Müslümanlar olarak Selahaddin Eyyûbî’nin izinden yürüyerek birlik vecihadruhu ile namaz bilincini kuşanmak ve yeniden ayağa kalkmak zorundayız.
Abdullah Yıldız kimdir?
1954 yılında Adana’nın Kozan ilçesine bağlı Ayşehoca köyünde doğdu. İlkokulu köyünde okudu. Adana İmam Hatip Lisesi’ni 1973 yılında bitirdi. Aynı yıl girdiği Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü’nden 1976’da mezun oldu. 1980’den itibaren çeşitli eğitim kurumlarında toplam 23 yıl öğretmenlik yaptı. 1976-1978 yıllarında haftalık Yeniden Milli Mücadele dergisinde; 1978-1980 döneminde aylık Pınar dergisinde yazılar yazdı. 1981’de Pınar Yayınları’nın oluşumunda yer aldı. 1991 yılından bu yana Umran dergisinde, Ocak 2001’den bu yana da her Salı günü Vakit/Yeni Akitgazetesinde yazıyor. 2006’da bir grup yazar arkadaşı ile birlikte kuruluşuna öncülük ettiği Namaz Gönüllüleri Platformu’nun halen devam eden çalışmaları, bütün Türkiye’de ve Avrupa’da binlerce insanın namazla buluşmasına ve namaz bilinci kazanmasına vesile oldu. Abdullah Yıldız evli olup, dört çocuk, dört de torun sahibidir.
Yayımlanmış eserleri:
- Namaz Bir Tevhid Eylemi (1991)
- Tarih Bilinci (1994)
- Kur’ân’ı Anlamaya Giriş– Kur’ân’ı Anlamak Farzdır (1997)
- 28 Şubat - Belgeler (2000)
- Meşrutiyetten Cumhuriyete İktidar Kavgaları ve Sanal İrtica (2001)
- Kur’ân’ın Hayata Müdahalesi (2004)
- Geçmişten Geleceğe Ko(nu)şanlar, (2006)
- Yusuf’un Üç Gömleği(2006)
- Haydi Namaza (2006)
- Duâ- Söylemden Eyleme(2006)
- Yol Haritamız Kur’ân (2008)
- Ramazan’la Dirilmek (Edisyon, 2008)
- Hz. Şuayb/ Namaz-Ticaret-Adalet (2009)
- Balyoz ve Kalem (2010)
- Kur’ân’ı Nasıl Okudular (2010)
- Kur’ân’ı Nasıl Anladılar (2011)
- Kur’ân’ı Nasıl Yaşadılar (2011)
- Oruç – Ötelere Seyahat (2011)
- Kırk Hadis Kırk Ders (2012)
- On İki Emir – İsrâ Suresi Işığında Kur’ân Edebi (2013)
- Örnek ve Önder Hz. Peygamber s.a.v(2014)
- Aşır Aşır Kur’ân Dersleri – 1-2 (2014, 2016)
- Namazı Yaşamak (2016)
- Direnişten Dirilişe -Ümmetin Uzun Soluklu Yürüyüşü (2016)
- Selahaddin Eyyubi -Minberin Sırrı (2017)