Ülkemizi yöneten siyasilerimiz karar verirken kırk ölçüp bir biçmeleri gerekir. Hükümetin yaptığı çalışmaları eleştirenler ve beğenmeyenlere hemen bir damga vurulmamalıdır.
CHP Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu birçok konuşmasında Cumhurbaşkanlığı külliyesinin yapımında israf ve kaçak olduğunu ileri sürerek buraya gitmeyeceğini söylüyordu.
15 Temmuz’da Amerika, Almanya, İsrail ve İngiltere destekli içimizdeki bir avuç işbirlikçinin ülkemizi perişan etmek adına kalkıştıkları darbe girişiminin vehameti karşısında devlet idarecileri ile görüşmek üzere Külliye’ye gitti.
Bu gayet normal ve olması gereken bir şeydi. Buraya kadar her şey normal. 16 Nisan 2017 referandumu öncesi cumhurbaşkanı Erdoğan bir çok konuşmasında “Hani Cumhurbaşkanlığı sarayına gelmeyecektin nasıl kuzu kuzu geldin” sözü kavgada bile söylenmez.
Kılıçdaroğlu darbe sonrası saraya gidip konuşmasaydı bu seferde ülkemiz var ve yok olma mücadelesi verirken ana Muhalefet’in lideri bizimle konuşmaya gelmedi denilecekti. Bazı hayati konular iç siyasete alet edilmeyecek kadar mühimdir.
Amerika, Almanya ve FETÖ barış sürecini zehirledi 15 Temmuz’dan sonra bir şans tanınamaz mıydı ?
Ak Parti dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan’a Nobel barış ödülü getirme ihtimali olan barış süreci’nin son aşamasına gelmişken Amerika, Almanya, İngiltere ve İsrail derin devletinin PKK'ya haber göndererek bir şekilde barış sürecini akamete uğratın FETÖ vasıtası ile darbe yapacağız size de güzellik yapacağız denilerek 15 Temmuz darbe girişimi ile gün yüzüne çıktı gibime geliyor.
MHP’nin sadece müzakere değil mücadele anlayışı ile Ak Parti‘ye bu iş sadece silahlı mücadele ile sonuca ulaşır tezini kabul ettirdi.
Daha yeni Milli savunma bakanı 2015 Temmuz’undan bu yana 11 bine yakın terör örgütü mensubunu öldürdüklerini söylerken sayının çokluğu ile övünmesi doğru bir şey değildir.
Devletlerin görevi vatandaşlarının terör örgütlerine bulaşmadan gerekli önlemleri alıp can ve mal güvenliğini sağlaması gerekirken Milli savunma ve içişleri bakanlarımızın sürekli etkisiz hale getirdikleri vatandaşlarının çokluğu ile övünmeleri 35 yıldır devam eden sorunu gelecek nesillere aktarmayı adeta teşvik ettiklerini görmezden gelmek adil bir yaklaşım değildir.
Kesinlikle devlet hiç bir şey yapmadan dursun demiyorum. Bizim düşmanımız olan bazı dış devletler ne kadar kan akarsa bu problemin çözümü o kadar geç ve zor olur diye düşündüklerini anlamamak için çok saf olmak gerekir.
Yanlış yapıp PKK ya bulaşan Mardinli Ayşe teyzenin oğlu veya Ordulu cemile teyzenin evladı şehit edilirse her iki annemizin yüreği daha da acır ve yara kapanmak yerine daha çok açılır.
Bazı aklı eveller benim bu yazım ile terör örgütlerini savunduğumu ileri sürme gafletine düşebilirler. Ama biraz sakin düşünürlerse fikirlerim ile ülkemizi Amerika, İsrail ,İngiltere Ve Almanya ‘nın oyunlarından uzak tutarak kardeş kavgasına son vermek istediğimi görürler.
Kafamı kuma gömüp sadece kinimin aklımın önüne geçmesine müsaade etsem belki ben de çoğu vatandaşımız olan terör örgütü mensuplarının etkisiz hale gerilmesi ile nefsimi şımartabilirim.
Özetle bu konuda bizim kötülüğümüzü isteyen devletlerin oyunlarını filim fırıldaklarını okuyup bilen birisi olarak barış süreci ile başarılı olmamız halinde kişi başı olan 11 bin dolar milli gelirin 10 yıl içinde 20 bin dolara çıkacağından şüphem yoktu ama heyhat ki adını verdiğim devletler FETÖ eli ile ülkemizde bir darbe yapacaklarını PKK ‘ya iletip bu süreci bozun dediklerine inanıyorum.
Keşke hükümet 15 Temmuz’dan sonra HDP eş genel başkanı Demirtaş’ın barışa bir şans daha tanınmalı çıkışına daha sağlam temellere oturtulmuş bir yol haritası ile hodri meydan diyebilseydi sanki daha iyi olabilirdi gibime geliyor.
Er yada geç ülkemizin başına bela olan PKK terörü bir şekilde masada çözülecek. Ama o zaman ülkemizin maddi ve manevi olarak çok kaybı olmuş olacak.
Yazacak çok şey var ama bu kadarı ile iktifa edelim.
İstanbul Times / Gölge Adam