Devletlerin soğuk savaş politikalarından biride göz diktiği ülkelerde büyük yazar, demokrat yazar, liberal yazar, adil yazar aynı şekilde büyük lider, büyük siyasetçi büyük aktör, Nobelli kişiler vs yılardır topluma dayatılan yazarları/kişileri vücuda getirmek. Gezi ile beraber İsrail adına faaliyet gösteren birçok yazar ve kişiler açığa çıktı. Ayrıca Almanya, Amerika ve İngiltere istihbarattı adına konuşan, kalem oynatanlar da Gezide anlaşıldı. Türkiye üzerinde emelleri olan ülkeler iç dinamiklere yönelik hamlelerini özelikle medya/medyatikler/cemaatler üzerinden yürütmeye çalıştığı anlaşıldı. Fakat unuttukları tek şey “Türkiye’nin kapalı toplum olmaktan kurtulmuş olmasıydı.” İşte bu somut gerçek Gezinin ya da benzeri hiçbir hareketin Türkiye’de kendine meşru bir zemin bulamayacağını ortaya koydu. Ne bu tarz eylemlere harcanan milyon dolarlar, nede sokakları ve caddeleri ateşe vermeler, imanlı ve uyanmış Türkiye yurttaşları üzerinde bir etki yapamayacağı kesin olarak kanıtlandı.

Ama tüm bunlar Türkiye’de Darbe Tehlikesinin tamamen bittiği anlamına gelmez, çünkü Gladioyu gerçeği halen masanın üstünde duruyor. Bu gün ETÖ mensubu olarak tutuklananların birçoğu sadece piyon ve asıl ağa babaları dışarıda elini kolunu sallayarak geziyor. Gladioyuyu Türkiye’nin tek başına alt etmesi imkânsız, fakat Türkiye kendi içinde oluşturulan Gladioyuyu bitireceği muhakkak. Çünkü Gladio dediğimiz oluşum uluslararası bir organizasyon ve bu organizasyonun baş mimarları CIA ve MOSSAD, bu iki kurum ve diğer ortakları ayrı ayrı devletlerin legal kurumları. Gladio bunlar tarafından oluşturulan dünyanın yer altı yapılanmasından oluşan illegal örgüttür. Bunlar daha önce İtalyan savcısı tarafından ispat edilmiş ve yargılanmıştır. Dünya Gladiosunu bitirmenin tek yolu uluslararası anlaşmanın neticesi olabilir ki; bu da şu şartlarda imkânsız. Bu gün Gladioyuyu kuran ülkeler de gladiodan müzdarip, ülke siyasetleri için büyük bir tehlike, Obama’nın Mısır katliamı konusunda bu kadar sessiz kalmasının altına yatan asıl etkende bu derin güç. Bu yüzden Gladio uluslar arası bir anlaşma sağlanmadan dünyanın başını ağrıtmaya devam edeceği muhakkak. Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Gladiosunu bitirmeye kararlı olduğu kesin, bu konuda halk desteği tam. Hal böyle olunca Türkiye çok yakın bir zaman da Gladiodan kurtulacağı kesin. Sadece Recep Tayyip Erdoğan’ı itibarsızlaştırmaya çalışanlara prim vermeyin. Çünkü Türkiye Gladiosu şu an çeyrek canlı.


Kürtler Siyaseti Öğrendi Mi?

Bir diğer önemli husus ise “Kürt Siyasi Hareketinin” artık “Siyaseti” öğrenmiş olmasıdır. Aysel Tuğluk; “Erdoğan Demokratik Açılımdan vazgeçse de bu hareket demokrasiden vazgeçmeyecek!” demesi tarihe not düşülecek önemli bir husustur. Ayrıca Selahattin Demirtaş; “Kürt gençleri ölmek ve öldürmek için yaratılmadı.” demesi de siyaseti öğrendiklerini ortaya koyan ayrı bir delil ve göstergedir. Kürt Siyasal Hareketti bu söylemleri ile demokratik hakları daha kısa zamanda elde edeceği muhakkak, fakat ara da bir silahlı gücü tehdit aracı olarak deklere etmemeli ve silahtan uzak geliştirdikleri siyaset dilini şiddetle savunmaya devam etmeli. Buda Kürtlerin yıllardır çiğnenen haklarını iade etmek isteyen ve samimiyetine inandığın Recep Tayyip Erdoğan’ın elini güçlendirir. Kürt Siyasal hareketi bu ülkenin % 100’nün hakları için mücadele ettiğini ispatlamalı. Hak Hukukta evrensel normları yakalayan Türkiye’nin önünü kimse tutamaz, buda hem Kürtler, hem Türkler için altın tepside sunulan nimet, yeter ki dış güçlerin oyununa gelmeyin ve Erdoğan’a güç verin.


Mısır Katliamı İsrail'in İşi Mi?

Recep Tayyip Erdoğan hayal ürününden uzak somut ve soyut delile dayanan Mısır Darbesinin mimarı olarak İsrail’i işaret etmesi, her nedense içimizde ki birçok yaz-arı ve en başta Hasan Cemal’i rahatsız etti. İsrail’e karşı bu kadar hassas olmanın altında yatan etken nedir merak ediyorum.

Aylardır bütün yazılarını Recep Tayyip Erdoğan’ı taciz etmeye ayıran Hasan Cemal kime hizmet ediyor sorusunu akıllara getiriyor. Erdoğan’ın Mısır Darbesi ve Katliamının arkasında İsrail var söyleminin içi boş olmadığı hemen akabinde ortaya koyduğu belge hem soyut hem de somut delilere dayandığı anlaşıldı.

Erdoğan'ın sözünü ettiği belgenin, Mısır'da seçimler yapılmadan önce düzenlenen bir panelin kayıtları olduğu anlaşıldı. 2 Haziran 2011 tarihli bu panelde, Fransız düşünür Bernard Henri-Levy ve İsrail'in şu anki adalet bakanı Tzipi Livni görülüyor. Panelde Levy konuşurken, İsrail eski Dışişleri Bakanı ve MOSSAD ajanı Livni de başını sallayarak ona destek veriyor. Levy o konuşmasında, Müslüman Kardeşler'in seçimleri kazanması durumunda "Demokrasi bunu istiyor diyemem, bırakalım seçim süreci işlesin diyemem" yorumunu yapıyor. Levy, Mısır'daki seçimleri Müslüman Kardeşler'in kazanması durumunda tutumunun nasıl olacağı sorusuna "Bu durumda orduyu göreve çağırırım" diye yanıt veriyor.


Hasan CEMAL "MOSSAD" Ajanı Mı?

Buna rağmen Hasan Cemal’in İsrail’i savunması ve Erdoğan’ın Levy hedef haline getirdiğini iddia etmesi, bir akıl tutulmasının ötesinde görülüyor. Yılların deneyimli gazetecisi bu belgelere rağmen halen İsrail’i savunması; İsrail’in ülkelerde ortaya çıkardığı büyük yazar biyografisini üzerine yapışmasını tetikler. Tarih Hasan Cemal’in yazarlık kimliğinin yanına “Mossad Ajanı mı?” sorusunu ortaya koyar ve adil/büyük yazar kimliğine helal getirir, torunlarına sağlam bir miras bırakmasını engeller. Yılların deneyimli gazetecisi Hasan Cemal Erdoğan’a kırgınlığını kine dönüştürmesi ve kalemini bir silah gibi başbakana doğrultmasını, şayet kendisine yakıştırmam. Onun yanında çaylak sayılacak biri olarak kendisine akıl vermek bana düşmez ama bu satırların ona bir pencere açmasını ümit ediyorum. Bir gün kırgınlıklar geçer, yine herkes yüz yüze bakar, Hasan Cemal sırf kendisini temsil etmiyor, çocuklarını da temsil ediyor, zirveye gelmişken bir kırgınlık iki kızgınlık ile gemileri yakmamalı ve söyledikleri ile kendisine yafta gelmesine sebep olmamalı...