Nedir hep dilden düşürmediğimiz o kutsal kavram? Nedir toplumları dimdik ayakta tutan o kutsal kavram ?
Güven: Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma, dinleme, değer katma ve bağlanma duygusudur.
Güven: Birine herhangi bir kaygı, kuşku ve tereddüt duymadan bağlanmak ve inanmaktır, kendini ona teslim edebilmektir. Güvendiğiniz kişiye kendinizi tüm açıklığıyla sunar, duygularınızı, düşüncelerinizi paylaşırsınız, çünkü güvenin olduğu yerde dürüstlük, yakınlık, destek ve en önemlisi taahhüt vardır.
Toplumda veya ailede huzur dediğimiz o sihirli tılsımın egemen olabilmesi için öncelikle güvenin inşa edilmesi gerekir. Mümkün müdür peki ?
Eğer ben merkezci çıkar kavramını yok edebilirsek aslında çok kolay.
Bunu yukarıdan aşağıya doğru yayabilirsiniz. Yönetime talip olanlar kitlelerine karşı, aile meclisi kendi içinde; dostluklar, ortaklıklar… Ben kadar biz kavramının önemsenmesi. Bunun İçin ciddi fedakarlıklara razı olmak gerekir. Aynı zamanda aslında iğrenç olan duygulardan uzak durmak . Toplumlar tarafından reddedilen iğrençlikler listesini yeniden yazmaya gerek yok sanırım.
Stephen Covey’e göre: “Güven, insan motivasyonunun en yüksek biçimidir. İnsanların doğasında var olan ‘iyi’ ve ‘güzeli ortaya koymalarına imkan verir.”
Sorumluluk makamındaki herkese şunu söylemek isterdim; güven kazanmak kolay bir şey değildir. Denizde elle balık yakalamak gibi bir durumdur. Yakalayan da elinden kayıp kaçmaması için çok ama çok dikkatli olmalıdır. Balık denize kaçarsa yakalamak imkânsız gibi bir şeydir. Güven kazanmak zor, kaybetmek ise kolaydır.
“İnsanın yapabileceği en büyük fenalık, kendisine olan güvenini kaybetmesidir.”
(Richɑrd Benedici )
Güven ortamını oluşturacak insanları bir “tohum” gibi, güven ortamının oluşacağı kurum kültürünü de bir “toprak” gibi düşünmek gerekir. Güven duygusunun yaşanabilmesi hem bireysel özelliklere, hem de kitle ilişkilerin kalitesine bağlıdır.
*İKİZ KARDEŞLER GÜVEN-İHANET*
Güven, mutlak ve kör biçimde, karşımızdakilerin her durumda güvenilir ve güvenilmeyi hak eder nitelikte olması gerektiğini düşünmek demek değildir.
Çünkü asıl yanılgı buradan başlar. Basit hırsları ve beklentileri uğruna neler yapmaz ki insan denilen varlık. Bazen kendisini size kabul ettirmek için her türlü dramayı uygulayabilir karşınızdaki.
- Dini referansları kullanabilir.
- İdeolojik yaklaşımları kullanabilir.
-Yaşamadığı durumları yaşamış gibi dramatize ederek kullanabilir.
- Yoksulluğu dramatize edebilir.
........
İnsanların birbirine duyduğu güven kendi içinde ihanetin tohumunu barındırır ve öncelikle insanların zaaflarından ve kusurlarından beslenir.
Belli bir açıdan, güven ve ihanet birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yaratıcı ’dan farklı olarak, insanoğlu fanidir. Yaratıcı ile kulları arasındaki ilişkiyi insanlar arasındaki ilişkiye uyarlamak, insanın da Yaratıcı gibi zaafsız ve hudutsuz olabileceğine inanma yanılgısına düşürür.
İnsanın güzergâhı, “doğruluk” değil “doğruculuk” güzergâhıdır.
Güven bağdan doğar.
İlk bağlar, aile ve yakınlarla kurulan bağlardır. Aile en önemli noktadır bağların oluşması noktasından.
-Sevgi
-Saygı
-Güven
Anne- babası ile bu ilişkileri doğru kurmayan bireyler ileride çocukluk cağı ile başlayıp ergenlik çağı ile hızlı bir duruma dönüşecek topluma karışma süreçlerinde ciddi sorunlar yaşar daha doğrusu yaşanmasına vesile olurlar.
*PSİKOLOJİK AÇIDAN GÜVEN*
Birçok farklı şekilde tanımlanmaktadır. Güvenin genel olarak çocukluk çağında ilk olarak anne-baba ile geliştiği bilinmektedir. Çocukluk çağında gelişen güvenin ileriki yaşlarda gelişen sosyal ilişkilerine transfer edildiği öne sürülür .
Örneğin:
▪Erik Erikson’ın psikososyal gelişim modelinde, güven duygusu ilk basamaktır: Bebekler ilk iki yılında ilk önce bakım vericilerine güven duyarlar, korunmuşluk hissini yaşarlar ve hep yanında olacaklarına dair iyimserlik duyarlar. Güven bu aşamada gelişmediğinde ise bebekler kendilerini tehlikeye açık hissederek ebeveynlere karşı güvensizlik hissederler.
▪John Bowlby’nin psikolojideki güven üzerine en temel teorilerden biri olan bağlanma teorisinde ise çocuklukta gelişen güven duygusu ileriki yaşlarda kurulan ikili ilişkilerin daha korunaklı veya tehlikelere açık hissedilmesine neden olmaktadır.
Tutarlı bir şekilde güven ipuçları vermeyen ebeveynlerin çocukları ise güvensiz bağ geliştirebilirler .
Aile ile başlayan süreç okuldaki eğitim ile taçlanır. Ancak günümüz eğitim anlayışının buna uygun olmadığının altını burada çizmek gerek. Ezberci ve salt bilgi merkezli bir eğitim anlayışının toplumsal çöküntünün temel sebeplerinden biri olduğunun farkında olsaydık toplum olarak kaygılarımız çok daha fazla olurdu bu durumda bizi hızlı çözümler noktasında çalışmalara sürüklerdi!
Aile, okul ve sosyal çevresinde gerekli duygu aktarımı olmayınca ben merkezci ,güvenden yoksun, kurnazlık-hızlı yükselme.. vb gibi kavramları süs olarak kabul gören bireyler her tarafı esir almaya başlar.
Güvensiz ortamın doğal sonucu da kaos ve savaştır. Thomas Hobbes bu durumu “insan insanın kurdudur” olarak dile getirir.
*YANILGILAR İLE YOL BULMAYA ÇALIŞMAK*
Bazen kendi ellerimiz ile kendi sonumuzu hazırlarız.
Güven kavramının içini boşalttığımızda farkına varmadan her iyi rol yapanı güven verir zannederiz. İşte asıl travma buradan başlar. Beraber yola çıktıklarımızı yolda bulduklarımıza değiştirme.
Maalesef çok iyi birer oyuncudur güvensiz tipler. Nereden nasıl yakalayacaklarını çok iyi bilirler.
Burada çok akıllı olmak gerekir.
Dramalara yenik düşmemek ve bireyi çok iyi tanımak gerekir. Bazen tuzağa düşürülüp size güvenenleri bir kenara bırakıp siz dışında herkesin tanıdığı ve kendisine güvenmediği birileri ile yol yürüme hatasına düşersiniz, bir hayal kırıklığı yaşatırsınız. Bu durumlarda değil bir çuval inciri, bir silo inciri berbat edersiniz…
Güven duyduğum kurumların, kişilerin aslında güven duyulmaması gerektiğini çok geç anladım dememek yerine önce kendimiz merkezli bir güven inşası ile yeniden güzelliklere sarılmak hepimizin ilk önceliği olsun dileğiyle.