Gündeme dair yaşadığımız hadiselerin oluşum sebeplerine ışık tutan bir eser okudum. Okurken de bu konuyu beni okuyucularla buluşturan bu köşemde yazmam gerektiği kanaatine vardım.
Sevgili Okurlar
Ne kadar savaşın birebir içerisinde olmasak da acısını ve üzüntüsünü içimizde hissettiğimiz bizi dolaylı yoldan etkileyen bir soykırımla karşı karşıyayız. Bu zihniyete paralel olan bereketli hilal proje kapsamından bahsetmek istiyorum.
Bereketli hilal ne demek sorusu oldukça merak uyandırmaktadır. Bereketli hilal neresidir denildiğinde akla ilk dünya tarihinde ilk uygarlıkların doğduğu yerlerden birisi olarak akıllara gelmektedir. Birçok bilim insanı bunu doğrulamaktadır.
Bereketli Hilâl’in Osmanlı İmparatorluğu himayesine girmesine kadar sürmüştür. Ancak Birinci Dünya Savaşı sonrası bölge İngiltere ve Fransa'nın manda yönetimine girmiştir. Daha önce Suriye topraklarına dâhil olan Filistin, Ürdün ve Lübnan bağımsız devletler olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Neticede bir sömürge ekonomisine sahip olmaları ciddi zorluklar yaşamalarına sebep olmuştur. Filistin 1948’de İsrail devletinin kurulmasıyla bağımsızlığını yitirmiştir.
Bereketli Hilâl geçmişten günümüze kadar etnik, dini ve ekonomik çatışmaların merkezi olmuştur. Bu unsurların bölgenin geleceğini şekillendirmesi ise kaçınılmaz bir gerçektir. İki nehir arasındaki bölgeyi ifade eden Mezopotamya teriminin kökleri eski Yunanca kelimelere dayanmaktadır. İsmi orta anlamına gelen mesos ve nehir anlamına gelen putamos kelimelerinden türetilmiştir.
Mezopotamya doğu Akdeniz kuzeydoğu Zagros dağları ve güneydoğu Arap platosu ile sınırları olan günümüz Irak, İran, Suriye, Kuveyt ve Türkiye'nin doğusunu da içeren bir coğrafyadır. Arazisi su ile çevrili olup Arapçada el cezire yani ada olarak tanımlanır. Basra körfezinin kuzey ucunda yer alan ve kutsal kitap İncil de cennet bahçesi olarak ifa edilen bu bölge Mısır bilimci arkeolog ve tarihçi James Henry Breasted tarafından 1916 yılında bereketli hilal olarak tanımlanmıştır.
Genellikle kuzey Mezopotamya ile güney Mezopotamya arasında bir ayrım daha yapılır. Yukarı Mezopotamya cezire olarak da bilinen bölge Fırat ve Dicle nehirlerinin kaynaklarından Bağdat a kadar olan bölgedir. Güney Mezopotamya Kuveyt ile bazı İran’ın bölümlerini de içerir. Mezopotamya terimi kronolojik bir çarışımada sahip genellikle Müslüman fetihlerine kadar olan bölgeyi belirtmek için kullanılırdı. Bu tarihten sonra bölgeyi tanımlamak için Suriye, cezire ve Irak gibi isimler de kullanıldı.
1400 yıl kadar önce peygamber efendimiz öyle bir şeyden bahsetti ki zamanı geldiğinde nehrin altındaki gizem gün yüzüne çıkacak ve ülkeler ona sahip olabilmek için birbirlerine girecekler üstelik bu sadece bir başlangıç…
Fırat ve Dicle nehirlerinin gizemi ne?
Miraç gecesi peygamber efendimizin bu nehirler hakkında öğrenmiş olduğu bilgiye bakalım efendimiz Cebrail önderliğinde sidretül münteha isimli kata geldiğinde büyük bir ağaç ve bu ağacın dibinden akan dört tane nehirle karşılaştı.
Ey Cebrail bu akan dört nehir de nedir?
Cebrail meleği nehirleri tek tek anlatmaya başladı. Peygamber efendimizin duydukları oldukça ilginç di çünkü kaynağı cennette olan bu nehirler bizim yaşadığımız dünya ya akmaktaydı. Buhari'nin sahih hadisin den elde ettiğim bu bilgiye göre Cebrail’in bahsettiği Cennetten
Dünyamıza ulaşan nehirlerin başında kaynağı Erzincan dan başlayan 9 tane Türkiye şehrini geçtikten sonra önce Suriye ardından Irak topraklarına ulaşan ve son olarak Basra körfezine dökülen Fırat nehri ve Afrika kıtasında ditorya gölünden başlayarak Akdeniz'de son bulan 6.390 km dünyanın en uzun nehri olan Nil nehri geliyor. İbni Abbas ve Ebu hureyre den günümüze ulaşan rivayetler göz önünde bulunduğunda ise cennetten fışkırarak dünyamıza akmaya devam eden nehirler Fırat, Nil, Seyhan, Ceyhan ve Dicle nehirleri dir.
Fırat, Güneybatı Asya'nın en büyük nehri olup, Karasu ve Murat adlı iki kolun birleşmesiyle meydana gelir. Fırat Nehri ise, eski Ahit'te Aden Bahçesi'nde yer aldığı belirtilen dört nehirden biridir. Fırat Nehri sırası ile Erzincan, Sivas, Tunceli, Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman, Gaziantep, Şanlıurfa il sınırını belirledikten sonra Suriye, daha sonra Irak topraklarına girer. Irak'ta denize uzak olmayan bir noktada Dicle Nehri ile birleşerek Şatt'ül-Arab'ı oluşturur ve Basra Körfezi'ne dökülür.
Kur’an-ı Kerîm’de iki ayette “az bun furâtün” ve bir ayette “mâen furâten” şeklinde geçen furât kelimesi, Fırat nehrinin adı olarak değil, “içene ferahlık veren tatlı su” anlamında kullanılmaktadır. İbn Abbas (ö. 68/687), “Size tatlı su içirdik” ayetinde geçen tatlı suyun Seyhan, Ceyhan, Nil ve Fırat ırmağı olduğunu ve âdemoğlunun içtiği bütün suların bu nehirlerden elde edildiğini söyler
Arapça sözlüklerde “son derece tatlı” manasına gelen furât kelimesi, bazı hadislerde Fırat nehrinin adı olarak geçmektedir. Fırat Nehri Kur'an'da Fâtır Suresi 12. Ayet. Ayette geçiyor. Cennet Bahçesinden akan isimsiz bir dere dört kola ayrılır: Pişon, Gihon, Hiddekel (Dicle) ve Phrat (Fırat)
Yine Tevrat’a göre Âdem ve Havva’nın içinde yaşadığı Aden bahçesi, Dicle ile Fırat arasındaki bölgede kurulmuştur. Fırat, Aden bahçesinden çıkan nehrin dört kolundan biridir. Bu nehrin kollarından biri de Pişon'dur. Pişon, altın kaynakları olan Havi la sınırları boyunca akar. Resul -i Ekrem Efendimiz Fırat nehrinin yatağında altın bulunduğundan söz etmiştir. Bu konuya dair hadisin iki rivayeti şöyledir: “Pek yakında Fırat nehrinin suyu çekilerek aktığı yatakta bir altın hazinesi meydana çıkacaktır. Buhari Fiten 24; Müslim, Fiten 29.
Bir başka hadiste de Seyhan, Ceyhan, Fırat ve Nil nehirlerinin cennet ırmaklarından olduğu bildirilmiştir. Fırat Nehri ile ilgili olarak İncil Ayetinde Vahiy Altıncı melek tasını büyük Fırat ırmağının üzerine boşalttı ve suları kurudu. Geçmektedir.
Fırat nehri sadece Müslümanlar için önemli değil zira Tevrat'ta ve İncil’de yaratılış öyküsünün pek çok başka yönü gibi, dört nehir hakkındaki tartışma da bir gizemle örtülüdür. Bahçeyi sulamak için Aden'den bir ırmak çıktı ve oradan ayrılarak dört kol oldu. Güneydoğu Türkiye'den Irak'a akan ve sonunda Basra Körfezi'ne dökülen Dicle Nehri olarak kabul edilir. Bu iki nehir birlikte, antik çağlarda medeniyetin beşiği olan Bereketli Hilal'in büyük bir bölümünü tanımlıyordu. Kuran’ı Kerimde iki sürede Aden'' olarak geçer. Furkan ve Ankebut Surelerinde ise altından ırmaklar akan ve sayısız meyvenin olduğu cennet bahçelerinin adının Aden olduğu bildirilir.
Bilindiği üzere dünyada farklı inançlara sahip olan insanlar içinde Fırat nehrinin önemi vurgulanmakta buda akıllara Ortadoğu uzun yıllardır yaşamakta olan ve hala devam eden karışıklığın sebebi bu nehirler olabilir mi? sorusunu akıllar getiriyor.
Şimdi bizi ilgilendiren konuya girelim…
Golan Tepeleri, ülkenin 1944 yılında bağımsızlığını kazanmasından bu yana resmen Suriye'nin bir parçası olarak tanınıyor. Ama nedense İsrail ve ABD bunu tanımıyor...
İsrail in bayrağındaki iki mavi çizgi bir iddiaya göre biri Kudüs diğeride Urfa bilindiği üzerine Urfa’ya hacı olmaya gelen Yahudiler olduğu unutulmamalıdır. İsrail bayrağı, mavi ve beyaz renklerden oluşur. Mavi renk, İsrail coğrafyasında yer alan göller ve nehirleri, denizi ve gökyüzünü temsil eder. İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu'nun "Golan Tepeleri sonsuza kadar bizim kalacak" açıklamasından üç yıl sonra ABD'nin burayı "İsrail toprağı" olarak tanıması bölgenin Tel Aviv yönetimi için neden bu kadar önemli olduğu sorusunu yeniden gündeme getirdi. Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini tam olarak tanımasının zamanı geldi." ifadelerini paylaştı. Golan Tepelerini İsrail için önemli kılan etkenlerin başında güvenlik ve su geliyor. Bölge güvenlik açısından göz ardı edilemeyecek kadar jeostratejik bir konumda ve zengin su yataklarına sahip. İsrail toplam su ihtiyacının üçte birini Şeria Nehri ve Golan Tepelerindeki su kaynaklarından temin ediyor.
Biraz daha açalım.
Bölgenin en yüksek noktalarından biri olan ve Şam'a sadece 60 kilometre uzaklıkta bulunan Golan Tepelerini elinde tutan İsrail, bu sayede komşu ülkelere karşı büyük bir stratejik avantaj sağlıyor.
Uluslararası hukuka göre Suriye toprağı olan ancak fiilen İsrail'in işgali altında bulunan Golan Tepelerinin bu iki ülke dışında Lübnan ve Ürdün'le de sınırı bulunuyor. ABD Başkanı Trump işgal altındaki Golan Tepeleri üzerindeki "İsrail egemenliğini tanıdıklarını" açıkladı. Acaba neden?
Bölgenin en yüksek noktalarından biri olan ve Şam'a sadece 60 kilometre uzaklıkta yer alan Golan Tepelerini kontrolü altında tutan İsrail, bu sayede komşu ülkelere karşı da büyük bir askeri üstünlük elde ediyor. İsrail’e Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin üzerinde kontrol imkânı sağlamaktadır.
Golan Tepeleri, İsrail’e sadece Suriye’ye karşı değil aynı zamanda Irak ve Türkiye’ye karşı izlenecek politikalarda stratejik üstünlük sağlamaya çalışmaktadır. Golan Tepelerinde kurulan askeri gözetleme ve radar üslerinin sahip olduğu teknolojik imkânlar binlerce kilometrelik derinliği kontrol etmektedir. Bu durum İsrail’in bir anlamda iyi niyetle düşünürsek Türkiye ile komşu olması anlamına da gelmektedir.
Suriye’de yaşanan iç savaş siyasi, ekonomik, beşerî ve askeri birçok alanda geriye götürmüştür. Geçen her gün Suriyelilerin Golan Tepelerini geri alma ümitlerini azalmaktadır. İç savaş sırasında önemli kayıplar yaşayan Suriye’nin, siyasi, ekonomik, teknolojik ve askeri bakımdan güçlü durumda olan İsrail devleti ile başlatacağı politik mücadele yeni cephe açılması demektir.
Türkiye için tehdit konusu dahi olamaz ama sınırlar açısından taciz oluşturabilir.
Gelelim ABD ye bu bölge için derin bir araştırma yapmış neden sorusu akılları kurcalıyor…
ABD Fırat nehri ile ilgilendiği biliniyor hatta uzaydan çektiği foto ve yer bilgileri çok yakından ilgilendiği bilinmekte hatta nehrin geçtiği iller işaretli olduğu iddialar arasında ama neden sorusu sorulmuyor. Fırat nehri ABD nin arkasından İsrail ve İngiltere'nin de hedefleri arasında olduğu iddiaları var…
Bugün Bereketli Hilal'i gözüne kestirmiş milletler mi diyelim; İsrail'in ihtiras dolu emelleri mi? Üstelik bir de Batılıların bu coğrafyayı kendilerine rakip gören tarihi ve kültürel travmaları. Bu kadar sebep ortada iken Mezopotamya'ya durmadan mermi yağmasın mı?
Mezopotamya’dan Nil havzasına kadar uzanan topraklar çeşitli halklar için hep kutsal olmuştur. Sezar bu topraklarda egemenliğini ilan etmiştir. Ardından onun generalleri hüküm sürmüş, Roma, Bizans, Pers İmparatorlukları burada hâkimiyet kurmuştur. Romalılar, Mısırlılar, Araplar, Persler ve Türkler bu coğrafyanın hâkimi olmuştur.
Konumuza Dicle nehri ile devam edelim Danyal peygamberin bu nehir ile ilgili bağlantısı ile konuya girelim. Türkiye diyanet vakfı İslam ansiklopedisine göre Danyal peygamber M.Ö 6. Yüzyılda Babil sarayında yaşamış İsrail oğullarına gönderilen bir peygamber olarak geçmektedir. Hristiyanlık ve Bahailik tarafından peygamber olarak kabul edilmektedir. İslam eserlerinde ise Danyal peygamber bilge kişi olarak bahsedilir.
Hz Musa asası denizi ikiye ayırdığı olay ve Danyal peygamberin asası ile buna benzer olay yaşadığı biliyor musunuz? Kendisine vahiy gelen peygambere şöyle denilmiştir. Küçük derenin ağzına asanı kullanarak bir çizgi çiz ardından çizginin bulunduğu yerden Basra körfezine doğru yürümeye başla Dicle seni takip edecek. 1900 km uzunluğundaki bu nehir peygamberinde bir ayak izi olduğu biliniyor. Bu nehir sadece Müslümanlar için değil Hristiyanlar içinde önemlidir.
Dünyanın kutsal kabul edilen üç nehri: Nil, Fırat ve Dicle dir.
Son olarak ise İçinde yaşadığımız dünya ruhsuz, duygusuz, acımasız bir dünyanın merkezine doğru hızla sürükleniyor. Dünyadaki yaşam alanlarımızı kültürlerimizi Anbean yok ediyoruz. Ve kökünden koparılmış bir ağaç gibi kurumaya terk ediliyoruz. Bu konu burada kalmasın iddaa da olsa ciddi derecede internette kanıtlar mevcut olduğu görülmekte yetkililer bu konuda gerekli tedbirleri almalı ve atalarımızdan nasıl bu toprakları bizlere nasıl bıraktıysa bizlerde bu toprakları bir sonraki nesillere eksiksiz ve tam olarak bırakmak zorundayız. Okuyun çükü bilginin olmadığı yerde kan akıyor.
Vesselam…
İstanbul Times - Ömer Kantemür
Kaynak:
· Agha, Z. (2021). https://www.foreignaffairs.com/articles/israel/2018-11-01/whats-driving-israeli-claimsgolan-heights, Erişim Tarihi: 14.05. 2021
· Harran Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi, [email protected]