Yazımda sizlere 'Merhaba' diyerek başlamak istiyorum. “Aman altı üstü bir kelime” deyip geçmeyin. Aslında manası büyüktür. Vesselam Bu yazımda kendi içinizde bir yolculuğa çıkacaksınız. Son zamanlar da aşağılık karmaşası çok sık teşhis konulmaya başlaması üzerine, bu psikolojik derin duygu hakkında sizleri de bilgilendirmek istedim. Umarım size yararı dokunan bir makale olur.

Aşağılık kompleksi terimi, 20. Yüzyılın başında Psikolog Alfred Adler tarafından tanımlandı. Aşağılık karmaşa ve özgüven eksikliği, psikolojide en sık karşılaşılan kavramlar arasındadır. Açıkçası, zaman zaman yetersizlik duygusu yaşamak oldukça doğaldır. Hatta bazen bu duygu insanı kişisel gelişim için teşvik bile edebilir. Ancak neredeyse herkesin bazı durumlarda kendini başkalarına kıyasla yetersiz hissettiği anlar olmuştur. Bu kompleksten mağdur olan bireyler kendi içlerine çekilme eğilimindedir. Böylece, diğer insanlarla yüzleşmekten kaçınırlar. Bu davranışın sonucu ise sosyal yalnızlık olur.

Şu da bir gerçek ki aşağılık duygusu kendi başına bir hastalık belirtisi değildir.

İnsanın kişilik yapısını etkileyen bir psikolojik bir durumdur. Örneğin kişinin derinliklerindeki içsel duygu ile başa çıkmasıdır. Bu duygu çocukluk döneminde yaşanan olumsuz deneyimler sonucu ortaya çıkar. Doğrudan bir ilaç kullanılmamalıdır. Bu durumda genelde psikoterapi seanslarıyla gerçekleşir.

Alfred Adler kendisi de çocukluğu itibariyle bazı fiziksel rahatsızlıklara da sahip biriydi ve organ eksikliği kendini yetersiz görme bunu fiziksel anlamda kullanıyordu. Bu tarz şeylerin kişilerin yaşam tarzlarında önemli rolü olduğunu söylemeye başlıyordu. Bu nasıl başlıyor öncelikle çocuklar, normalde diğer insanları model alarak belli bir karakter kişilik oturmaya başlarlar, bizler hepimiz böyleyiz...

Aslında buna biz yâda ailemiz de sebep olmuyor, kültürümüzde sebep oluyor, belki genetiği de etkisi var kendimizi her alanda eksik hissediyoruz. Kendini yetersiz başarısız eksik hisseden bir zihin yapısıyla hareket ediyor ve yaşıyoruz.

Birçok faktör birleşince kendimizin yaklaşık olarak her alanda eksik hissetmeye başlıyoruz. Ve eksikliklerimizi gidermeye o kadar çok odaklanıyoruz ki, kendimizin farklı faydalı ve iyi olan yanlarımızı görmemeye başlıyoruz. Dolayısıyla hayatımız hep eksiklik algısıyla ilerlemeye başlıyor.

Adler diyor ki; çocuklar diğer insanlardan kendini eksik hissediyorsa, yetersizlik de varsa normal çocuklar yetişkinleri örnek alıyorken, bu eksik hisseden çocuklar topluluk duygusuna sahip olamıyorlar ve kendilerini hep eksik hissediyorlar, diğer insanların hatalarını eksiklerini görmüyorken, kendi hatalarını eksikliklerini günlerce haftalarca unutmuyorlar…

Böyle bir algıyla büyütüldüğünü buna maruz kaldınız yaşam tarzını da eksiklik aşağılık hissi üzerine temellendiriniz, bu hissi zaman zaman çok net gösterebilirsiniz.

 Zaman, zaman üstünü örtüp hayır benim böyle bir duygum yok, ben aslında başarılı ve son derece değer gören sevilen bir insanım, diyerek kendinize aşağılık hissini kendinize tolere etmeye çalıştınız ancak…

Adler’e göre, derin aşağılık duyguları, derin aşağılık hisleri, bazen insanlar toplum içinde alışmış olduğu, toplumda bunu göstermese de yeni bir topluma, yeni bir gruba, girdiğinde bunu farkında olmadan çok fazla yansıtır. El, kol, hareketlerine konuşma tarzı, ses tonu, gibi birçok ipucunda kişilerin aşağılık hissini görebilirsiniz. Böyle bir durumda kendimizi iyileştiren duygu ise çoğunlukla toplumsallık duygusudur.

Toplumsallık duygusu ne demek? Kendimize yer bulmak demek, bir futbol maçı gibi düşünün, herkesin bir görevi var kaleci savunma, orta saha, ileri uç oyuncusu herkesin bir yeri ve görevi var siz kendinizi çizgi dışında saha dışında görüyorsanız, çemberin dışında hissediyorsanız, topluluk duygunuz biraz eksik siniz yoksunsunuz.

Bu kişiler toplumda değer görmedikleri için…

İnanç eksikliği var beynimizde, ruhumuzda, eksik bir şey yok aslında bu tamamen algısal ve bu algıyı çocuğu büyütür gibi büyütmeye başlıyoruz. Bunu besleyenlerde oluyor. Çoğunlukla inançlarla alakalı temel inançlar bu yaşam tarzınızın adeta kılcal damarlarıdır. Her yerde dolaşır bunlar iş yerinde, evinizde, kısaca bütün hayatınızda dolaşır…

Eski bir söz şöyle der, gücümü azimetimden alıyorum. Yani aciz taraflarımdan alıyorum, yaratıyorum üzerine düşünülecek bir ifade bir bebek Dünyaya geldiğinde dünyadaki en aciz canlıdır. Hemen hemen tek başına hiçbir şey yapamaz ama bütün Dünyayı kendi hizmetinde kullanabilir. Annesi babası seve seve etrafında pervane olur ve çocuğun ağlaması onun bütün ihtiyaçlarının giderilmesi için yeterlidir. Bir açıklama yapmasına gerek yoktur. Kendisini ifade etmesi gerekmez, bizde bebeklik dönemlerine geri mi dönüyoruz? Bu acizliğimi defalarca ortaya koyup ondan faydalanıyor muyuz? Adler’e göre bu nevrotik yaklaşımdan hoşlanmaya başlıyor insan bunun arkasına sığındıkça insan kendini iyi hissediyor… Ama çoğunlukla insanlar bunun farkında değiller.

Toplum tarafından kabul edileceğine inanmayan, değer görmeyeceğine inan ve sürekli kendini yetersiz gören yetemeyen, olarak anılan insanları görmeye başlıyoruz. Kendini yeterli ve değerli gören insanlar değer ve sevgi peşinde konuşmadıkları için, enerjisini hayatını başka yollarda harcarlar, ama bu duyguyu elde edemeyen insanlar bu duyguyu elde etmek için çabalarlar beni görün tüm hayatını buna harcarlar başkalarını hiç düşünmezler.

İnsan içinde kocaman bir boşluk var, bu boşluk nereden kaynaklanıyor. Aileden mi? Bunun kökenini keşfetmen lazım. Senin aşağılık kompleksin nerelere tohum olarak atılmış. Onu bulmamız gerek, buda çevrenize hep iyi olmak zorundaymış gibi hissederler hep öndeymiş gibi mükemmel davranmak zorunda olurlar buda onları ekstra yorar.

Hâlbuki insanlığın doğasında böyle bir şey yok, herkes eksik herkes yarım, herkes biraz aciz, bunu kabullenmek gerek bunu telafi etmemize gerek yok bazen yapamazsın, bazen bazı şeyleri başaramazsın, insanın içinde saklı olan şeyler var. Doğduğumuz zaman bir benlik imajı oluşuyor aile içinde, ailemizin bize bakışıyla birlikte annem, babam, bana devamlı birilerini kıyaslamışsa, devamlı eleştirmesi benim eksik yanlarımı vurgulamış benim benlik imajım gelişirken birazcık oralara lekeler atılmış oluyor ve lekeler gerçek gibi algılanıyor. Ailenin sana bıraktığı yılların birikimi ve ruhsal miras var.

Örneğin son derece gösterişli yaşayan, gösterişli kıyafetler, giyen takılar, makyajlar, yapan ve bunları herkese gösterme ihtiyacı duyan kişilerin çoğu aşırı sosyal, aşırı konuşkan, aşırı komik, her ortamda kendini ortaya atan kişilerin bazıları. Aşırı mutlu coşkulu hiç bir şeyi takmıyormuş gibi, keyifli gibi görünen, kişilerin bazıları kendini başkalarına karşı aşırı hassas kendini sürekli ispat etmek zorunda hisseden, alıngan her şeyi mükemmel yapmak için çabalayan, kişilerin çoğu içindeki eksiklik hissinin yarattığı zorlayıcı duygularla baş etmeye çalışıyor.

Şimdi sizden kendinizde gördüğünüz aşırı yâda gereğinden fazla özelliklerinizi düşünmenizi istiyorum. Belki aşırı çalışkanlık aşırı iyimserlik aşırı fedakârlık belki aşırı neşe acaba bunlar hangi yaralarınızla baş etme çabanızla ilgili olabilir? Ne ile karşılaşmamak ne ile yüzleşmemek yâda, neyi hem kendinize hem de diğerlerine kanıtlamak için bunları yapıyorsunuz? Düşünün ve notlar alarak kendi içinizdeki birikimleri dışarı çıkartın ve unutmayın ki her birimiz eksiğiz aslında insan denilen varlık zaten başlı başına kusurlu ve eksik yaşama baktığımız alanı biraz daha genişletelim…

Adler'in de dediği gibi, aşağılık kompleksini yenmenin tek yolu, başarılı olmaktır. Maalesef başka bir yolu yoktur…

Son söz olarak ise;

Bu ülkenin yeni kuşağını iyi yetiştirmemiz lazım, onlara özgüvenlerini kazandıracak atılımlar yapmalıyız.

Vesselam…

İstanbul Times  -   Ömer KANTEMÜR  - 6 Aralık 2025

Kaynakça:

 Adler, Adler (1994). İnsan Tabiatını Tanıma. çev. Ayda Yörük an. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yay.

 Adler, Adler (2002). Sosyal Duygunun Gelişiminde Bireysel Psikoloji. çev. Halis Özgü. İstanbul: Hayat Yay.

Adler, Adler (2004). İnsanın Doğası. çev. Ayşen Teksen Kapkın. İstanbul: Payel Yayınevi.

Adler, A. (2015). Bireysel Psikoloji. (5. Baskı). (A. Kılıçoğlu, Çev.). İstanbul: Say Yayınları (Orijinal çalışma basım tarihi 1922).

Kelimeler: 

Nevrotik : Depresif, kaygılı, huzursuzluk olarak ortaya çıkan duygu durum bozukluğudur.