OKUMAYA DAİR...

Aklı ve şuuru yerinde olan herkes okumakla mükelleftir. İlk emir "Oku" sözcüğü sadece Kur’an’ı değil, kâinatı, evrenin yaratılışını, amacını anlamak için kullanılmış bir yönergedir.

Eğitim, kişi ve "meslek" seçmez. Sen oku sen okuma diye de ayırım yapmaz. Toplumun her ferdi kendi özünü, nereden gelip nereye gittiğini, kendi tarihini ancak okuyarak öğrenebilir. Bir toplumu özgür kılan en önemli dinamiklerden biri yine eğitim yine okumaktır. 

Kitap okuma alışkanlığını kazanmak için geç kalmış değilsin. Yaşın kaç olursa olsun, yeni şeyler öğrenebileceğini bil. Kendine, Tolstoy'un 67 yaşında bisiklet kullanmayı öğrendiğini hatırlat!

Kitap okumak zaten insanın kendisine verebileceği en büyük hediyelerden biri. Bir başka dünyaya, evrene, başka zamanlara uçup gidiyorsunuz. Ne kadar zorlanırsak zorlanalım, odaklı kitap okumak çok değerli. İşinde büyük başarılar yakalayan insanların bir numaralı faaliyeti olan kitap okumak, yüzyıllardan beri değişmedi.

Dünya'da düşüncenin simgesi olarak kitabın önemi yeterince fark edilmemiş gibi geliyor bana

Mesela bazı ülkelerin hapishanelerinde büyük kütüphanelerin inşa edildiğini, mahkûmların kitap okumak zorunda olduğunu bir belgeselde izlemiştim. Bir insan kötülük yaptığında elbette bunun bir cezası olmalıydı. Fakat bu yeterli miydi? Cezasını çektikten sonra bile aynı kötülüğü tekrarlamayacağının bir garantisi var mıydı? Suçluyu, yaptığı kötülüğün yanlış olduğuna ikna etmek gerekirdi. Onu eğitmek, ona öğretmek için kitap okutmak çok iyi bir yöntemdi.

Hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan ayıran unsur da okumaktır. Mühim olan çok okumak, sayısızca, sınırsızca okumak değildir. Okunan nitelikli kitap niceliğinden daha eftaldir.  Nicelikle bilgi seviyesi ölçü alınamaz. Emanet giysi gibi durur üzerinde. Nitelikli okuma ise  biçilmiş kaftan gibidir. Okudukların seni ötekileştirmeye, kibir, ayrımcılığa itmişse şayet binlerce okusan neye yarar! Okumak çalım satmak ile icra edilemez. Okudukları kendisine feyz olan bir kişinin  yazılarından, sorularından, duruşundan anlaşılır. Fazladan kabuk ilave etmez, fazla kabuklarını attırır sana. 

Bilgi ise üstten bakmak için değil, bildiğini uygulamak ve paylaşmak için edinilir. Konuya istinaden  bir kıssadan hisseyi de buraya düşmek isterim:

Vakti zamanında bir adam, oğlundan çok çekmiştir. Oğlu, adamı canından bezdirmiş ve babası en sonunda oğluna “senden adam olmaz” demiş. Oğlu da bu söze epey içerlenmiş. Okumuş, daha sonra kaymakam olmuş. Paşa, kaymakam ya da herhangi bir üst düzey yönetici olmuş.

Bir gün paşa, babasını çağırması için adamlarını çağırmış. “Filanca köyde filanca evde bir adam var. O adamı buraya getirin” diye de emir vermiş. Kaymakamın emriyle adamları da harekete geçmiş ve denilen yerde denilen evdeki adamı bulmuş ve kaymakamın huzuruna getirmişler. Yaşlı adam epey bir endişelendikten sonra kaymakamın huzuruna gelmiş.

Kaymakam, babasının karşısına geçmiş ve “Ya, baba. Sen bana adam olamazsın dedin ama bak okudum paşa oldum” demiş. Baba, bulunduğu konumdan hiç rahatsızlık duymadan koltuğunda oturan oğluna şöyle demiş:

“Oğlum, ben sana paşa olamazsın demedim ki adam olamazsın dedim. Bak hala adam olamamışsın. Adam olsaydın babanı ayağına çağırmaz, kendin gelirdin.”

Yani neymiş?  İstediğin kadar üstten bak, aşağıda gördüğün kişinin görüş açısına göre sen de küçüksün...

Fark ettim de, Marmaray da kitap okuyan gençlerin sayısı epey bir artmış. Geleceğe umutla bakma ihtimalim artıyor.

 Sosyolog Dr. Ali Şeriatı ne diyor;

Her yerde olan fakirlik açlık ya da açıklık değildir. Fakirlik para ve altına sahip olamama da değildir. Fakirlik, sahafta satılmamış bir kitabın üzerindeki tozdur. Fakirlik, kâğıt imha makinasında, gazete parçalayan bir bıçaktır. Fakirlik, arabanın camından dışarıya atılmış muz kabuğudur. Fakirlik yemeksiz geçirilen bir gece değildir, fakirlik “düşünmeden” geçirilen bir gecedir.

Okuyun diyor okuyun. Çünkü mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor...

Yazıma bilge kral Aliye İzzetbegoviç’in çok beğendiğim bir sözü ile son veriyorum. “Okumak özgürlüğe uçmaktır.”

 Vesselam

İstanbul Times - Ömer Kantemür