Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 24 Nisan’daki Ermeni halkının geçmişte yaşadığı travmalarla alakalı taziye mesajını çok önemsiyorum. Koro halinde bir resmi jargon ve ezber vardı, nihayet bu ezber bozuldu. Başbakan’ın yaptığı bu paradigma değişikliği çok ama çok önemlidir.
Barış Elçisi Hrant Dink rahat uyusun.
Bu ülke artık geçmiş acılarıyla yüzleşiyor. Bu olgunluğa hayli geç gelindi, maalesef çok ağır bedeller verdik. Ölen değerlerimiz, yitirdiğimiz tüm insanlarımızın anısına tüm halkların özel farklılıkları ile bir arada, barış içerisinde, özgürlük ve demokrasi temelinde, eşit ve insanca yaşayacağı bir ülke inşaası özlemi mevcut.
Esas talep gayet makul ve çok insanidir
Hrant Dink diyordu ki; "Fransa, Amerika parlamentoları Ermeni meselesini istismar etmesin. O tarihi kara günleri yaşamış bu hasta iki toplumun doktoru, yine bu iki halktır.
Ancak bunlar birbirlerinin dertlerine çare olur. Çektikleri tüm katliam, dert, keder, trajedileri, ayrılıkları tüm gam yükü ortalığı velveleye vermeden sırtlamalı, Ermeniler, Türkler, Kürtler… Kendi aralarında yüksek sesle düşünerek duygudaşlık kurarak sorunlarını çözebilir.
Tüm kederlerinden diyalog yolu ile ancak hem hal olarak sorunlardan, arınabilir. Empati kurarak bu iki hasta toplum ancak iyileşebilir.”
İntikam kelimesini aşağılayarak, dışlayarak söylüyordu. “Ben başka ülkelerin hazır demokratik sistemine gidip çöreklenecek kadar asalak değilim. Kendi ülkemin demokratik değerlerine omuz vereceğim.” Hrant’ın umudu, ideali Türkiye her alanda demokratik yaşanabilir bir ülke haline gelebilsindi.
Fransa’dan Sivas’a anayurduna gelen yaşlı Ermeni bir teyzenin yaşanmış hasretini Türkiye’de ölümünün olması bile huzura ermek gibi anlatıyordu. Sivas’ta gerçekleşen yaşlı teyzenin ölümüne yine Anadolu'nun o zengin sözlü edebiyatı ile yaşlı bir amcanın söylediği; “ toprak çekti, su çatlağını buldu.” sözleri ile anlamlandırıyordu. Orada Sivas’ta defnedilen yaşlı annenin köyüne ve toprağına olan özlemini anlatıyordu. Barış elçisini maalesef yaşatmadık. Bu ülke, barış güvercinini vurdu.
Devlet, fikirden, aydınlanmadan, yazıdan, demokrasi ve özgürlükten maalesef hep korktu
Sorunların kaynağı, esas eşitliği kabul etmeyen inkârcılıktır. Bundan kurtulmak bu günden yarına zor gibi… Sapkın bir fikri normal bir durum gibi devlet politikası haline getirdi. Mütemadiyen topluma zehir zerk edilmiştir. Devlet yapısına ırkçılık hâkim olduğu sürece hiçbir zaman barış ve huzur adına gün yüzü göremeyiz. Aynı mantık ile doksan yıldır inkârcılığı, asimilasyonculuğu, bağnazlığı, askeri vesayeti besleyen, silahı ve şiddeti kutsayan militarizmin kaynağı olan ha keza bu yanlış mantalitedir. Ülkedeki faşizan yapı sayesinde şimdiye kadar istikrara huzur ve barışa kavuşmadık. Resmi ideolojinin öğretisi, dışa vurduğu zaman esas bölücülük bu sapkın fikirlerin tezahürüdür. Nazi faşizminden farklı olmadığı gün gibi ortaya çıkıveriyor.
İşin garibi ise bu cehaletlerini bilimsellik, çağdaşlık argümanı olarak topluma sunmaya çalışmalarıdır. Bilinçaltında yatanlar; tüm farklılıkların potansiyel suç teşkil ettiğini ön yargılı bir şekilde kabul eden; Devletin resmi fikir ve ideolojisidir. Ermeniler gibi diğer tüm halkları düşman gibi gören, Kürt çocuklarının ana dilde eğitim görmesini büyük tehlike sayan, başörtülü kızların eğitim hakkını bir felaket addeden, Alevi kesiminin mezhepsel farklılığını yok sayan da bu insan zekâsından yoksun ırkçı fikirdir. Sapkınlık içerisinde ki köhne devlet zihniyeti tarafından topluma sürekli düşmanlık empoze edildi.
Farklılıkları içeride ve dışarıda düşman gibi gördü. Yıllarca eğitimden sağlığa, yargıdan asayişe, ekonomiden ulaşıma kadar ülke yönetiminde sakat bir fikir resmi ideoloji öğretisi oldu.
Halkın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şahsında, hükümetten beklentisi; eski kamu hafızasının resetlenmesidir. Statükocu paradigmanın hızla değişmesidir. Köhne sakat zihniyetin zerresinin bile devlet organizasyonu içerisinde barındırılmamasıdır.
Devlet organizasyonunun insanların barış, huzur ve refahına hizmet etmesidir. Demokrasi ve özgürlük avantajından tüm insanlarımızın yarar sağlamasıdır. İnsana hizmeti esas alan, hakkaniyet ile adalet diyarı bir ülke olmamızdır. Başbakanın Cumhurbaşkanlığa geçişi geleceğe bırakacağı miras demokrasi içinde özgürce yaşayan insanlarla evrensel hukuk ve adaletle yönetilen bir ülke ile taçlanmasıdır.
İstanbul Times / Maksut KONYAR