İnançlar ve ideolojiler bu çağda artık içeriği boşaltılan ve birbirine karıştırılan anlamını yitiren partilerde menfaat, sayı elde etme aracı olmaktan ileri gitmiyor. İnançlar vicdan sahibi yapmaya çalışır. Yani robotlaşmış veya birilerinin güdümünde olmadan gelişime açık iyi yönde insanlar hedeflerler.
İdeolojiler insanın gelişmesiyle ilgilenmez. Değişim adı altında KENDİ gücü elde etmek için kelle sayısına ihtiyacı vardır. Bu gücü elde etti mi kimseye özgürlük vermeden bu gücü kendi menfaati veya kime hizmet ediyorsa ona çalışır.
İnançlar ise insanın inanıp – inanmama özgürlüğü verirken; bugün bu inançları kendi kontrolüne alan bunu artık ideoloji haline getirendir. Çünkü din artık ideoloji olmuştur ve mevcut doktrininin dışına çıkmasına asla izin vermez. Artık sen onun kafesteki kuşu olmuşsundur. Bunu yaparken senin kendi isteğinle onu kabul etmeni sağlarlar… Bunu yaparken insanın zaaflarını kullanarak yapar.
İnançlar, insanların kendi arasındaki kin ve öfkeyi besleyen unsurları adaletle düzeltilebileceğini söyler. İnançları kullanan ve ideoloji haline getirenler ise kendi adamı kayırarak gücünü kötü yönde kullanarak eşitlik ilkesini ve adaleti ihlal ederler…
İnançlar toplumların zenginliklerini adil ve eşit bir çalışma ortamında bölüştürmek isterken; inancı kendine ticaret yapan ve ideolojiler haline getirerek kendi adamlarına imkâna dönüştürürken, toplumu kendisine muhtaç hale getirir…
İdeolojiler güç elde etmek için inançlı insanları kullanarak toplumları köleleştirerek kendisini ilahlaştırırlar… toplumun inanç sahipleri ise ne hikmetse buna boyun eğerler… hem de bunu inancı gereği için yaptığını söylemekle kalmaz ölesiye sahiplenirler… Kendisinden olmayanları ise kendilerine katmak isterler… Bu isteğe boyun eğmeyenlere ise düşman gözüyle bakarlar… Her şey inanç için derken inanç anlamını kaybederek maddileşir ve dünyalıklarını arttırma sanatına dönüşür… ideolojiler artık inanç olarak karşımıza çıkar… Bugün baktığınız zaman dünyaya bunları görüyorsanız hala özgür bir kuş olmaya devam ediyorsundur… bunu görmeyenler ise ne yazık ki köle kuş olmuşlardır…
İnançlar insanları uyandırmak ve özgürleştiren yapılarken; bir bakıyoruz uyutma ve aldatma aracı olmuş ideolojiler halinde insanlığa saldırmakta kabul görmezse başka ideolojiler olarak karşımıza çıkıyor. Bu olmadı bunu verelim haline gelen bir sarmalın içinde insanlar yoksullaştırılıyor ve cahilleştiriliyor. Bunu yaparken inançların aslında yoksullukla yaşama alıştırıyorlar ve bunu bir erdem olarak gösteriyorlar. Bunu söyleyenler ise zenginliklerine zenginlik katarak dünyalıklarını yapıyorlar. Cahil kalmalarını sağlayarak bütün işi kendi üzerine alarak siz beni dinleyin ben sizin yerinize düşünüyorum edebiyatı ile önüne de kırıntıları vererek kendisine biat eden, köle yapan bir oluşumu sağlayarak toplumları midelerinden yönetiyorlar…
Özgür insan veya toplumlar, aç olmayan toplumlardır. Yani inançlar ve ideolojiler eğer doğru uygulanırsa toplum aç olmamalıdır… Yani kanunlar, adaletler toplumları en iyiye ve gelişime yönlendiren olması gerekirken; birilerin kontrolüne geçmeye ve ötekileri oluşturuyorsa bu doğru bir inanç veya ideoloji olmuyor… Tam tersine bir yem olarak avını bekleyen avcılar konumuna geliyor.
Amaç; çoğunluğun din, meshep, tarikat, cemaat, ideolojiler, doktrinler, milliyet ve aklınıza gelen bütün bölünmüşlükler aslında oyalama ve parçalama olarak karşımıza çıkıyor. Aslında insan olmak varken; bir bakmışsın ki en tehlikeli hayvandan bile daha tehlikeli bir yapıya dönüşmüş toplumlar olup çıkmışızdır… Bu kötü toplum hem kendisine hem de etrafındaki bütün güzellikleri yok etmeye başlamıştır. Bu yıkım bir bakmışsın bir rant oluvermiş, bir bakmışsın kayırmaya dönüşmüş olabiliyor. Ormanı yok ederek her tarafı gökdelenler yaparken; tabiatın cevabı ise gecikmez… Bir bakmışsın bu kıtlık oluvermiş, bir bakmışsın susuzluk olarak karşımıza çıkıyor… bir bakmışsın bütün çocuklar artık nefes darlığı yüzünden makinelere bağlanmış olarak karşımıza çıkıyor. Doğanın ve hayvanların konuşma yeteneği veya akılları olmayabilir fakat bir dengenin parçası olarak kendilerine verileni en güzel bir şekilde hayata geçiriyorlar…
Biz akıllı olarak bildiğimiz insanlar ise bu dengenin sahibiymişiz gibi har vurup harman savuruyoruz… Dengenin bir parçası olduğumuzu ve bu elimizde olanların sahibi olmadığımızı anladığımız gün kurtuluşa giden yolun başında olacağız… Fakat bu düşünceyi çoğaltmazsak ve hayata geçiremezsek kendi kıyametimizi hep beraber keşfedeceğiz…
Ne olursunuz, kendinizi bir başkasının oyuncağı veya malı yapmayın. Kimsenin sayısı olmayın, benim şu kadar adamım var diyen düzene teslim olmayın…
Bizler samimi bir mücadele içindeyken; başkaları sizlerin adına sizleri bir pazarlık aracı yapmasın…
İnançlarda, ideolojilerde, partilerde, mezheplerde, tarikatlarda, cemaatlerde… çoğalt çoğaltabildiğin kadar da insanlık bunun neresinde?
Hepsi çözüm için geliyoruz diyorlar da hiç düşündünüz mü? Sorunları çözen var mı? Ya da sorunları söylediğinizde çözüm için çabalıyorlar mı?
Demokrasi, barış, adalet dillerinden düşmeyenler çarşaf derken blok listeyi uyguluyorlarsa toplum çarşafa dolanmıyor mu?
Barış derken; bir elinde de silahla barış olmazsa silahlar konuşur diyorsa….
Gençlere önem veriyoruz diyerek salonlarda saklayan, siz, bizim geleceğimizsiniz derken söz vermeyen ve geleceği inşa ederken yaşayacak olanları yok sayanlar bu hakkı kendinizde nasıl buluyorsunuz?
Evet kadınlarımız her şeye laiksiniz derken; onları her işe gönderirken iyi, fakat söz sahibi durumunda yok sayan, onları evlere, salonlara kapatan ve bir erotik obje gibi lanse ederken ve bir eşya gibi yaşatırken hiç mi vicdanınız sızlamadı? Seçimlerde cinsiyet kotası koyarak kendi kurallarına bile uymayan yapılar varken; ben size ne diyeyim… Fakat söyleyeceğim “AKLIN CİNSİYETİ OLMAZ” sınırlar ötekileri kontrol etme sanatıdır. Bence doğru projeler ve denge sağlayacak her şeyin önü açılmalıdır. Artık şu eşitlik lafını bırakın da dengeyi hep beraber sağlayalım…
Sevgi ve saygılarımla… Değişmeden gelişelim, karakterimizi kaybetmeden de daha iyiye gidebiliriz… atamirası ulus… "KENDİ ALIN YAZINI KENDİN YAZ... Kitabından ZEKERİYA BEŞİRLİ yazar arkadaşıma bana kattıkları için teşekkürler...
İstanbul Times/Murat Akbaş