ABD, Avrupa ile diğer gelişmekte ve çokuluslu tekelci kapitalist sistemi uygulayan ülkelerde buna Türkiye`de dâhil, yerüstü çeteciliğine soyunmuş çokuluslu tekelci sermayedarlar, sanayiciler ve büyük şirketlerin kalpleri para torbasına dönüşmüş patronları, iktidara getirdikleri veya çıkar köprüleri kurabildikleri siyasiler, satın alabildikleri bürokratlar, adli mekanizmadaki dostları sayesinde devletin imkânlarına ve kredilerini soyup soğana çevirip suçlu olsalar ve haklarında adli işlemler de yapılsa, yağdan kıl çeker gibi kurtulabilmekte, ellerini ve kollarını sallayarak ülkeyi terk edebilmeleri daima mümkündür. Yaptıkları suiistimaller ve rüşvet olaylarında asıl aktörlerin üzerinden birkaç figüranın üzerine aktarılır. Gittikleri yerde, vergi cennetine aktardıkları çalıntı paralarla, LÜKS HAYAT yaşarlar. Bunların yaptığı bu büyük VURGUNCULUK yüzünden DEVLET BÜTÇESİNİN verdiği önemli açıkları da SİYASİ İKTİDARLAR, hiçbir yere kaçamayan MEMURUN, İŞÇİNİN ve ESNAFIN artı diğer KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERDEN elde ettiği VERGİLER ile kapatırlar. Yani anlayacağınız HALK ÇIPLAK!!!
Aralık 1974’te Kissinger nüfus kontrolüyle ilgili evraklarını tamamladı ve sonuç olarak aşağıdaki bilgileri raporladı:
“En ciddi sonuç, dünyanın belli bölgelerinde özellikle fakir ülkelerde büyük kıtlıkların yaşanmasıdır. Dünya, iyi sulanan ve gübrelenen toprakların halihazırda kullanımda olduğu bir durumda yiyeceğini her yıl % 2.5 arttırmaktadır. Bu nedenle gıda üretimine yapılacak olan katkılar yüksek hasattan gelmelidir. Nüfusu hızlı büyüyen ülkeler sürekli artan ithalat girdiklerini karşılayamazlar ancak gıda üretimini iki nesil içinde %2 ya da %4 artırmaları mümkündür. Yoğun tarım faaliyetleri için sermaye ve döviz gereksinimi fazladır. Enerji maliyetlerindeki artış, gübre azlığı ve fiyat artışları yoğun tarım faaliyetlerini daha da zorlaştırır. Geleneksel tarımı dönüştürmedeki kurumsal, teknik ve ekonomik problemlerin de üstesinden gelinmesi zordur.”
Kissinger NSSM raporunda fakir ülkeleri kastederek en az gelişen ülkeler için ( LDCs ) şöyle demiştir:
“Dünya giderek gelişmekte olan ülkelerin mineral stoklarına bağımlı hale geliyor. Eğer hızlı nüfus artışı iktisadi ve toplumsal gelişmelerini engellerse bunun sonucunda ortaya çıkacak istikrarsızlık bu kaynakların düzenli ve rahat akışı için koşulları ortadan kaldırılabilir. Eğer sosyal ve ekonomik gelişmelerini tamamlayamazlarsa bu hızlı nüfus artışı kaynakların sonunu getirebilir.
Az gelişmiş ülkelerin en fakir olanları ( LDCs ) nüfus artışıyla ilgili ciddi problemlerle karşılaşabilirler. Enerji ve hammadde için ödeme yapmakta zorlanacaktırlar. Tarımları için hayati önem taşıyan gübreyi alamayacak duruma gelebilirler. Petrol ve diğer hammaddelerin ithali için yapacakları harcamalar ölümcül sorunlar doğuracak ve bu da ABD’yi hem mal alımı için gerekecek daha büyük finansal destek hem de daha yüksek fiyat ve daha iyi ticari şartların oluşması açısından etkileyecektir.”
Ekonomik Gelişme ve Nüfus Artışı :
Hızlı nüfus artışı, ekonomik gelişmeye ağır bir engel oluşturur, kişi başına düşen geliri düşürür. Bunun yanı sıra sosyal hayatın gelişmesini ve yaşam kalitesinin artmasını engeller.
Washington’un planı çok açıktı. ABD nüfus kontrolü ve azaltılma projelerinde en önde olmalıydı. Yapacağı yardımların ön şartı da doğumların azalması olacaktı. Birleşmiş Milletler, IMF ve Dünya Bankası üzerinden dolaylı olarak bu plan devreye girecekti.
Amerikan politikası açıkça bu “DEĞERSİZ IRKLARIN” yoluna çıkmasından endişe duyuyordu ve bunlardan kurtulması gerektiğini belirtiyordu.
NSSM 200 nüfus kontrolü hakkında açıkça şunları ifade ediyordu:
“ABD stratejisi doğurganlığı kontrol amaçlı her türlü genel faaliyetin destekleyicisi olmalıdır. Örneğin daha etkili, basit doğum kontrol yöntemleri ve biyomedikal araştırmaların desteklemesi tüm ülkelerin yararına olacaktır. Demografik değişikliklerin ölçülme yöntemlerindeki gelişmeler bazı az gelişmiş ülkelerdeki son nüfus artış oranlarını belirlemeye ve nüfus/aile planlama faaliyetlerinin zaman içindeki etkilerini tespit etmeye yardımcı olacaktır.”
Kissinger, “daha etkili, basit doğum kontrol yöntemleri ve biyomedikal araştırmaların desteklenmesi” demekle neyin kastedildiğini çok iyi biliyordu!
İşin özü değişmemişti:
“Değersiz ırklar, üstün ırk koruması amacıyla kontrol altına alınacaktı!”
Cargill için Yiyecek – ”Barış için gıda ve nüfus.”
NSSM 200, Kissinger’ın ”silah olarak gıda” siyasetinin yeni kılıfta sunulmuş hali idi.
Gıda herhangi bir nüfus stratejisinde önemli bir konudur. Ciddi kıtlık durumlarında kullanılmak üzere yeterli derecede gıda stokları oluşturulmalıdır ve az gelişmiş ülkelerde nüfus ve gelirdeki artış nedeniyle artan talebi karşılamak için gıda üretimi çabaları desteklenmelidir. ABD tarım üretim hedefleri az gelişmiş ve gelişmiş ülkelerin normal ithalat gereksinimlerini ve az gelişmiş ülkelerin büyük bölümlerinde arada bir meydana gelen hasat başarısızlıklarını da göz önüne almalıdır. Gelişmiş gıda güvenliğinin almadığı durumlarda olası sorunlara yol açabilecek baskılar oluşacak ve ”emniyet” amaçlı büyük ailelerin oluşturulması, nüfus kontrol çabalarını boşa çıkaracaktır.
Nüfusta istikrar amaçlı gelişimin en üst düzeye getirilmesi için hızla büyüyen gelişmekte olan ülkelere öncelik verilecektir. Bu ülkelerde artan nüfus ve gelişme potansiyeli istikrarsızlık, asayişsizlik ve uluslararası çatışmalara neden olabilir.
Bu ülkelere şunlardı: Bangladeş, Pakistan, Nijerya, Meksika, Endonezya, Brezilya, Filipinler, Tayland, Mısır, Türkiye, Etiyopya ve Kolombiya.
Bu öncelikli ülkelerin bazıları aile planlamasına hiç ilgi göstermezken diğerleri aile planlama programlarını aktif olarak desteklemekte ve daha fazla teknik ve mali desteğe de sıcak bakmaktadırlar. Bu ülkelere kaynak dağıtımı ve / veya diğer hibeci ve örgütlerin ve faaliyetlerini cesaretlendirmede liderlik desteği vermek açısından AID nüfus programında en üst düzey öncelik tanınmalıdır.
Şanssız 13…
Dünyadaki 13 gelişmekte olan ülke Hindistan, Nijerya, Meksika, Endonezya, Brezilya, Türkiye ve Kolombiya da dâhil kaynak zenginliği açısından aslında zengin ülkelerdir. Fakat gelecek 30 sene boyunca da politik olarak en istikrarsız ülkeler olacaklardır. NSSM politikasına göre bu ülkelerdeki nüfus hızla azaltılırsa ancak ABD o ülkelerin hammaddelerini rahatlıkla sömürebilirdi.
Doğal olarak Kisseger biliyordu ki bu kaynak zengini ülkelerde nüfusun azaltılması konusunda bir çalışma başlaması halinde emperyalist ve hatta soykırımcı olarak suçlanacaktı. O da NSSM’in bu amaçlarını saklayabilmek için hilekâr bir propaganda kampanyasında başladı:
ABD emperyalizm suçlamalarını en aza indirmek için nüfus faaliyetlerini desteklemesinin ardında birtakım kaygıların yattığını vurgulayacaktır…
Küresel ölçekte nüfus kontrolünün yeni adı “seçim özgürlüğü” ve ”sürdürülebilir kalkınma” olmuştu.
NSSM’e göre, gelişen ülkelerin ihtiyaç duyduğu tahıl ithalat hacmi önemli ölçüde artacaktı. Bu iddia edilen sorunun çözümü için tüm dünyada tahıl ticareti için ticaret serbestliği ya da “serbest piyasa” çağrısında bulundu. Bugün TÜRKİYE`yi yönetenler neden “SERBEST PİYASA” ekonomisine niye geçtiğini anlıyoruz. Fakat halka hizmet varken neden “CELLÂDINA ÂŞIK MAHKUM GİBİ MANKURTLAR OLARAK” tek dünya devletinin kararlarına uyuyorlar. Bu yöneticileri biz seçmiyor muyuz acaba?
Nüfus bombası gibi Gıda Krizi de 70’lerde üretilmiş bir hileydi. Geniş topraklarda nüfusun ”fazla olduğu” ülkelerde isyan ve cinayet görüntüleri ABD televizyonlarında peşi sıra gösterilmeye başlandı!
“NÜFUSUN 2000 YILNA KADAR 500 MİLYONA DÜŞÜRÜLMESİ” planlanırken Kissinger her yıl nüfus problemi yüzünden 10 milyon kişinin öldüğünü iddia ediyordu. Kısacası ölüm oranını iki katına çıkararak gıda yetersizliğine dayalı ölümleri ortadan kaldıracağını iddia ediyordu. Halka bu yeni politikanın olumlu olduğu inandırılacaktı.
–En azından kamuoyuna açıklanan politikanın 1948 BM sözleşmesine göre tam anlamıyla bir ”SOYKIRIM”dır! Fakat bu soykırım “İNSANA UYGULANAN SOY ERİTİMİ” olarak bütün az gelişmiş ülke halklarına uygulanan bir soykırımdır.
Kissinger ABD politikasını yürüten elitin öngördüğü zorlayıcı tedbirleri ileri sürmeye devam etti. Açıkça, gıda yardımının ulusal gücün bir aracı olduğunu söyledi. Sade bir yorumla, ABD yardımının “Nüfusunu kontrol etmeyen ve edemeyenler” arasında pay edilmesini önerdi. Bu belgenin ”çok gizli” olarak saklanmasının sebebi de buydu:
KISIRLAŞTIR YA DA AÇLIKTAN ÖL!
NSSM birçok açıdan dikkat çekiciydi. Yabancı gelişen ülkelerde nüfus azaltımı ABD ulusal güvenliği için ilk defa hem gizli, hem de öncelikli sıradaydı. Aile planlaması adı altında doğurganlık kontrol altında tutuluyor, nüfus kontrolü stratejik madenlere ulaşabilme ile bağdaştırılıyordu.
NSSM’in en belirgin yanı bazı çok güçlü Amerikan ailelerini ortak bir noktada birleştiriyor olmasıydı. Kissinger iktidardaydı ama başkan tarafından değil, Rockefeller tarafından o mevkie atanmıştı.
Kasım 1975’te Başkan Ford, Kissinger’ın NSSM 200 planını ABD’nin resmi dış politikası olduğunu beyan etti!
ABD artık nüfus azaltımı işine giriyordu ve gıda bu işte büyük rol oynayacaktı.
NSSM 200’de Brezilya Modeli:
Kissinger’ın gizli planı ivedilikle yürürlüğe kondu. Nüfus azaltımında öncelikli 13 ülkede önümüzdeki 30 yıl boyunca ağır değişiklikler yaşanacaktı. Çoğu ülke neler döndüğünden haberdar bile değildi.
Brezilya Sağlık Bakanlığı, kadınlarda başlayan kısırlık sorunlarıyla ilgili geniş çaplı bir soruşturma başlattı.
Brezilya hükümeti 14 ile 55 yaş arası kadınlarda %44 oranında kısırlık görüldüğünün ortaya çıkmasıyla sarsılmıştı. Nispeten yaşlı kadınların, programın başladığı 70’lerden itibaren kısırlaştırıldığı ortaya çıkmıştı. Bu süreç, bazıları Brezilyalı, pek çok organizasyon ve ajans tarafından yürütülüyordu. Tamamı ABD Uluslararası Gelişim Ajansı’nın (USAID) himayesi altındaydı.
Bazı raporlara göre bu program dâhilinde Afrika kökenli siyah kadınların %90’ı kısırlaşmıştı. Siyah nüfusun Nijerya’dan sonra en çok olduğu ülke 154 milyonla Brezilya’ydı. Buradaki siyah ırkın kökeninin Afrika’ya dayandığına inanılmaktaydı.
NSSM 200 projesini yürüten Kissinger, Scowcroft ve Washington’un çeşitli hizmetkârları dışında çok etkili güç odakları bulunmaktaydı. Bunların başında da elbette Rockefeller ailesi gelmekteydi. Nüfus projesinde en etkili isim ise Standart Oil’in kurucusunun torunu John D. Rockefeller III olmuştu.
Bu tavsiyelere göre okullarda cinsel eğitim verilecek, gençler bilinçlendirilecekti. Böylece halkın taktirinide kazanılmış olacaktı. Ayrıca kürtaj serbestîsi ve gönüllü kısırlaştırma için kolaylıklar sağlanacaktı. Gerçekleşenler yalnızca John D. Rockefeller’ın nüfus takıntısının altında yatan bakış açısıyla anlaşılabilirdi. Kissinger’ın Ulusal Güvenlik Konseyi’nde yazdığı NSSM notları onlarca yıllık insan üreme çalışmalarının bir varsayımını ifade ediyordu ki 3.Reich (Hitler) dönemine kadar bu “SOY-ERİTİMİ” olarak biliniyordu… (William Engdahl, ”Ölüm Tohumları”ndan önemli notlar…)
Bugüne geldiğimizde Henry KISSENGER Wall Street Journal`a verdiği makalede bakın neler diyor;
“Coronavirüs, dünya düzenini sonsuza kadar değiştirecek, ekonomi ve siyasal olarak artık dünya yeni frekansına geçerek. Bu “YENİDÜNYA YÜZYILLAR SÜRECEK” dedi.
“Washington sorumluluk almalı ve bağımsız dünya düzeni için adım atmalı” diyerek aslında KISSENGER açıkça “CORONAVİRÜS üzerinden sopa gösterir gibi “YENİDÜNYA DÜZENİNİ VE TEK DÜNYA DEVLETİNİ uygulayın dedi. Artık ulus devletlerin miadının dolduğunu ilan etmiş olurken sistemin içinde büyük savaş başladığını ilan etti.
Dünya insanlarına ise şunu söyleyelim.
“FİLLER TEPİŞİRKEN ÇİMENLER EZİLİR” yani dünyayı eline almak isteyenler mücadele ederken insanların “SOY ERİTİMİ” hız kazanarak “CORONAVİRÜS” ile başlamış oluyor.
Ey ulus devletler ve ulus devlet milletleri
Serbest piyasa ve özelleştirme yerine karma ekonomiye devam etseydik,
Dolar yerine milli parayı kullanmaya devam etseydik,
Sıcak para yerine denk bütçe ekonomisine devam etseydik,
Tüketime dayalı ekonomik sistem yerine üretime dayalı milli ekonomiye devam etseydik,
Çokuluslu sağlık ve ilaç sistemi yerine milli ulusal sağlık ve ilaç sanayine devam etseydik,
Çokuluslu GDO`lu ve NŞB`li tarım ürünleri yerine milli doğal tarım ürünlerine değer verseydik,
Para merkezli kar güvenliği yerine insan odaklı üretime dayalı dayanışma sistemine kalsaydık,
Betona dayalı ve insanları topluca şehirlere toplamak yerine köylerinde üretime devam etseydik,
Köle eğitim sisteminden bütün okulları mesleki eğitime dayalı ihtiyaca göre yerinde eğitime devam etseydik,Başkalarının uşağı olan “MANKURT” yöneticiler değil, milli ve ahlaklı yöneticileri yetiştirseydik
Bugün bunları yaşamazdık…
Sevgi ve saygılarımla… İnsan ancak çalışacağına kavuşur. Bilimin ışığında milli ve inançlı en önemlisi ahlaklı insanlar yetiştirmek dileğiyle önce tedbir alacağız sonra her şeyi yaratana bırakacağız…
Tedbir almadan gidilen yolun sonu bugün “CORONAVİRÜS OLARAK KARŞIMIZDA YARIN KİM BİLİR DAHA NELER ÇIKACAK. EĞER AKILLANMAZ VE AKLIMIZI BAŞIMIZA ALMAZSAK DAHA BİZİ ÇOK CORONALAR KOVALAR BİLESİN…
Kaynakça: Medeniyetler Çatışması - Samuel Huntington
Ölüm tohumları – William engdahl
DERİN DÜNYANIN GİZLİ PLANLARI – ERKAN MACİT
KÜRESEL ŞİRKETLER İMPARATORLUĞU – DR. MAHMUT RİŞVANOĞLU
POST CORONA – ERGÜN DİLER – TAKVİM GAZETESİ MAKALESİ
İstanbul Times / Mura Akbaş