DARBELER bir ülkede yapılıyorsa bunu yapanlar öncesini ve sonrasını da çok güzel hazırlıyorlar. Örneğin 12 Eylül öncesinde Turgut ÖZAL daha darbe olmadan önce Londra`da Bankacılarla yaptığı toplantıda “TÜRKİYE`DE EKONOMİ NE ZAMAN DERLENİP TOPARLANSA DARBELER OLUYOR” demişti. Aynı Turgut ÖZAL, 5 – 7 Eylül 1980 tarihinde Erzurum`da bu defa ODALAR BİRLİĞİ BÖLGE TOPLANTISI`nda yaptığı konuşmada, “TÜRKİYE NE ZAMAN EKONOMİK OLARAK TOPARLANSA ÖNÜMÜZE TAKOZLAR ÇIKIYOR” demişti.
Bakın bu Turgut ÖZAL, 12 Mart darbesi sırasında da PLANLAMA MÜŞTEŞARIYDI, 12 EYLÜL`de de PLANLAMA MÜŞTEŞARIYDI. Acaba bu bir tesadüf mü?
TURGUT ÖZAL buna ne cevap verecekti? Turgut Bey;
“BAK SANA ŞUNU SÖYLEYEYİM; 27 MAYIS DA, 12 MART DA, 12 EYLÜL DE, 3 İHTİLAL DE, NETİCEDE TÜRKİYE`Yİ KURTARMAK İÇİN YAPILMIŞTIR. ANCAK NETİCELERİ İTİBARİYLE 12 EYLÜL DİĞERLERİNDEN ÇOK FARKLIDIR VE BAŞARILIDIR” diyen bir TURGUT ÖZAL ile karşı karşıyayız. Yani üç ihtilali de sahip çıkan ve kimi kurtardığını okuyucularıma bırakıyorum. Bu darbelerin sonunda alınan kararlar ve uygulamalar kime kazandırmıştır.
“TÜRKİYE`YE Mİ YOKSA DARBELERİ YAPANLARA MI?”
Takvimler 1983 yılını gösterdiğinde TÜRKİYE`de çok partili yaşama yeniden geçmek üzere girişimler hızlanmış, DEMİREL`e yakınlığı ile bilinen Hüsamettin CİNDORUK, Mehmet GÖLHAN, Ali Naili ERDEM ve Nahit MENTEŞE`nin girişimleriyle emekli Orgeneral Ali Fethi ESENER`in başkanlığında BÜYÜK TÜRKİYE PARTİSİ kurulmuştu. Kısa sürede büyük ilgi gören ve adeta çığ gibi büyüyen partiye MİLLİ GÜVENLİK KURULU`nun tepkisi sert oldu. Varlığını 11 gün sürdürebilen BÜYÜK TÜRKİYE PARTİSİ, ADALET PARTİSİ`nin devamı olduğu gerekçesiyle, 31 Mayıs 1983 tarihinde yayınlanan 79 no`lu bildiri ile kapatıldı. Süleyman DEMİREL, İhsan Sabri ÇAĞLAYANGİL, Hüsamettin CİNDORUK, Mehmet GÖLHAN, Yiğit KÖKER, Ali Naili ERDEM, Ekrem CEYHUN, Sadettin BİLGİÇ ve Nahit MENTEŞE gözaltında tutulmak için 2 Haziran Perşembe günü ZİNCİRBOZAN`a gönderildiler. Onlara bu yolculuklarında Deniz BAYKAL da, CUMHURİYET HALK PARTİSİ`ni temsilen eşlik etmişti. Yani oyunu kuran kendi adamlarını sahaya sürmek için sahada olan diğer değerli oyuncuları saha dışına çıkarıyordu.
ADALET PARTİSİ
`nin ve CUMHURİYET HALK PARTİSİ`nin eski tüfekleri ZİNCİRBOZAN`daki Askeri birlikte gözaltında tutulup, meydanı boş kalınca Turgut ÖZAL ANAVATAN PARTİSİNİ, askerlerin “ağabey” diye konuştukları emekli Orgeneral Turgut SUNALP MİLLİYETÇİ DEMOKRASİ PARTİSİ`ni, başbakanlık Müsteşarı Necdet CALP de HALK PARTİYİ kurmuşlardı. Demirel`in ZİNCİRBOZAN`a giderken verdiği talimatla DOĞRU YOLPARTİSİ de kurulmuş ancak yöneticileri devamlı veto ediliyordu.
CUMHURİYET HALK PARTİSİ`nin yerine kurulan SOSYAL DEMOKRASİ PARTİSİ`nin yöneticileri de veto engelini aşamıyorlardı. Oyunu kuran “DEMOKRATİK SEÇİM” diye adamın önüne neler koyuyor değil mi? Sanki bugünkü seçimler çok demokratik değil mi? Körler sağırlar birbirini ağırlar. Önümüze ne konuyorsa onu seçiyoruz. Çok özgürüz değil mi? Yaşasın ileri demokrasi!
Seçimleri şimdi kim kazanacak diye düşüne dururken; bir gün meclis`te Yavuz DONAT, Fethi AKKOÇ ve Havacı Tuğgeneral Sinan BİLGE arasındaki konuşmaya kulak verelim. Sinan Paşa, “SEÇİMLERİN SONUCU NE OLUR, KİM KAZANIR?” diye sordu.
Yavuz DONAT, MİLLİ DEMOKRASİ PARTİSİ, Turgut SUNALP`ın nasıl olsa kazanacağını söyleyince söz sırası Fethi AKKOÇ Bey`e geldi. Sinan Paşa siz ne düşünüyorsunuz Fethi Bey?
Fethi Bey hiç siyasi cevap vermeden askeri kökenli Turgut SUNALP`ın partisi olsa da şunları söylemeye başladı:
“MDP, ANAP ve HALKÇI PARTİ bir babanın üç çocuğu gibi. Turgut SUNALP, 12 Eylül`ü gerçekleştiren askerlerin ağabeyi konumunda bulunuyor. Turgut ÖZAL, Başbakan Yardımcısı… Necdet CALP da Başbakanlık Müsteşarı. Araya bir yabancı sokulmadı. MDP, baba tarafından çok seviliyor ama ANAP`la HALKÇI PARTİ de aynı babanın çocukları durumundadır. Bana göre “ÖZAL`ın partisi kazanacak” cevabını verince SİNAN PAŞA masasına yerleştirilmiş bir düğmeye basarak yan odada bulunan görevliye, “ÜMİT bana ÖZAL`IN DOSYALARINI getir” emrini vermişti.
Sinan BİLGE PAŞA sol elinin işaret parmağı ile dosyaları göstererek kendinden emin bir şekilde, “BUNLAR ÖZAL`IN RÜŞVET DOSYALARI. NASIL İKTİDARA GELECEK?” diye sorunca, “PAŞAM, İŞTE BU DOSYALAR YÜZÜNDEN GELECEK. BÖYLE DÖNEMLERDE İKTİDARA EKSİKLİĞİ OLANALAR GETİRİLİR” cevabını veren FETHİ BEY bir şeyi çok iyi biliyordu. O da oyunu kuranlar kendi adamlarının eksikliklerini bilerek oyuna sokar. Yarın öbür gün bir terslik olduğunda veya oyuna sürdüğü kişiler yanlış yaparsa bu açıkları ile onları bertaraf ederler.
Bu arada süreç devam ederken 1983 seçimleri öncesinde partiler ve adaylar konseyin süzgecinden geçerken, Eylül ayında ANKARA`ya gelen ABD`nin eski GENEL Kurmay Başkanlarından, Dışişleri Bakanı Alexander HEYK, EVREN ile görüşerek, Turgut ÖZAL`ın veto edilmeden seçimlere girmesini sağlamıştı.
MİLLİİYETÇİ DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI TURGUT SUNALP, 14 ŞUBAT 1989 TARİHİNDE HÜRRİYET GAZETESİ`den Emin ÇÖLAŞAN`la yaptığı söyleşide bu konuyu şöyle anlatıyor:
“HEYK, 12 EYLÜL DÖNEMİNDE 3 DEFA GELMİŞ, EVREN İLE İKİ DEFA GÖRÜŞMÜŞ. ZATEN BUNU KENDİSİ DE DOĞRULUYOR. HEYK, BURAYA 12 EYLÜL 1983 GÜNÜ GELİP EVREN`İ ZİYARET ETTİ. O TARİHTEN TAM 10 GÜN ÖNCE, SEÇİME GİRECEK SİYASİ PARTİLER, MİLLETVEKİLİ ADAY LİSTELERİNİ KONSEYE VERMİŞLERDİ. BENİM PARTİMDE VERMİŞTİ. KONSEY BUNLARI İNCELEYEREK İSTEMEDİĞİ ADAYLARI VETO EDECEKTİ. VETO EDİLEN ADAY DA MİLLETVEKİLİ ADAY LİSTESİNDE YER ALMAYACAKTI. NİTEKİM VETO İŞLEMLERİ EKİM 1983 BAŞLARINDA BİTİRİLDİ. İŞTE, BU LİSTELER İNCELENİRKEN HEYK ANKAR`YA GELDİ. EVREN`İ ZİYARET ETİ. KENDİSİNE, “AMAN ÖZAL`I VETO ETMEYİN” DEDİ.”
12 EYLÜL darbesinin asıl sonucu EMİN ÇÖLAŞAN`ın yazdığı “TURGUT NEREYE KOŞUYOR” isimli kitapta şöyle ortaya konuluyor:
“BU KİTABIN YAYIMLANDIĞI 1989 YILI BAŞLARINDA, ÜLKEMİZİ BİR AİLE YÖNETİYOR. VE BU AİLEDE DEVLET YÖNETİMİNE KATKIDA BULUNAN 4 ÖNEMLİ İSİM VAR. TURGUT, YUSUF, AHMET VE SEMRA… TURGUT BU ÜLKENİN BAŞBAKANI VE DÜNYA BANKASINDAN GELİYOR. BİRADER YUSUF EKONOMİDEN SORUMLU DEVLET BAKANI VE O DA DÜNYA BANKASINDAN GELİYOR. BABASININ KONUTTAKİ EN YAKIN DANIŞMANI AHMET İSE IMF`DEN GELİYOR. SEMRA, HERHALDE EĞİTİM DÜZEYİ TUTMADIĞI İÇİN OLSA GEREK, BU İKİ KURULUŞTA GÖREV ALMAMIŞ, GÜNÜMÜZ TÜRKİYE`SİNİ DÜNYA BANKASI VE IMF ÖĞRETİMİNDEN GEÇMİŞ BİR AİLE YÖNETİYOR.” Acaba bugün yönetimde aile eşrafı yok mu?
Bu arada TÜRKİYE`deki askeri darbelerin yapılış günlerini incelediğimizde hepsi de, “HAYIRLI CUMA” gününe denk getirilmiştir..!
27 MAYIS 1960 DARBESİ, CUMA GÜNÜ,
12 MART 1971 MUHTIRASI, CUMA GÜNÜ,
12 EYLÜL 1980 DARBESİ, CUMA GÜNÜ, 28 ŞUBAT POST MODERN DARBESİ, CUMA GÜNÜ,
15 TEMMUZ MAKRUŞKA FETÖ DARBESİ, CUMA GÜNÜ…
BUNLAR HEP HAYIRLI TESEDÜLLER DE… 12 Mart 1971 Muhtırası öncesinde HAVA KUVVETLERİ KOMUTANI MUHSİN BATUR`un, 12 Eylül darbesi öncesinde de yine HAVA KUVVETLERİ KOMUTANI OLAN TAHSİN ŞAHİNKAYA`nın AMERİKA`ya gidip dönmeleri de sadece bir tesadüften ibaret değil mi?
Aynı şekilde POST MODERN DARBE öncesinde GENELKURMAY İKİNCİ BAŞKANI ORGENERAL ÇEVİK BİR`in AMERİKA`ya gidip dönmesi de nedense bir başka tesadüften ibaret değil mi?
Amerika`da, DÜNYA BANKASINDA uzun yıllar çalışan TURGUT ÖZAL`ın, 12 MART 1971 MUHTIRASI ve 12 EYLÜL 1980 DARBESİ sırasında EKONOMİNİN BAŞINDA olan DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARI olması da dikkatimizi tesadüf olarak hiç çekmiyor canım bu kadar da komplo olmaz değil mi?
“MİNAREYİ HAZIRLAYAN KILIFINIDA HAZIRLAR” değil mi?
28 ŞUBAT 1997 sonrası ara rejim dönemlerinde görülen hükümet formülleriyle yönetilen TÜRKİYE`de 18 Nisan 1999yılında yapılan seçimlerle POST MODERN DARBE süreci tamamlanmış gibi gösterilirken, hükümet kurulunca ve ekonominin tepesine tayinler yapılınca darbenin devam ettiği ortaya çıktı.
Bu da nerden çıktı demeyin! 1961 yılından bu yana kurulan koalisyon hükümetlerini incelediğimizde, parlamento aritmetiği yani Milletvekili sayısı esas alınarak, yatırımcı özelliği olan önemli bakanlıkların, koalisyonun büyük parti veya partilerine verildiğini, koalisyonun küçük ortağına ise Devlet Bakanlıkları gibi temsili bakanlıkların verildiğini görürüz.
Fakat DSP, MHP ve ANAP ile kurulan hükümette, önceki koalisyon hükümetleri örnek alındığında ANAP`a en çok dört adet DEVLET BAKANLIĞI ile bir de ÇEVRE BAKANLIĞI veya benzeri bir bakanlık verilmesi gerekiyordu. Oysa, BÜLENT ECEVİT `in başbakanlığında kurulan hükümette yatırımcı bakanlıkların DSP`li ve MHP`li bakanlarda olması gerekirken tamamına yakını ANAP`a verildi.
MALİYE BAKANLIĞI, DEVLET KASASI, ANAP`lı,
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI, yatırımcı bakanlıkların en büyüğü, sadece TÜRKİYE ELEKTRİK KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (TEK) BÜTÇESİ 10 BAKANLIKTAN DAHA BÜYÜKTÜR. Ayrıca, RUSYA DOĞALGAZI, AZERBEYCAN PETROLÜ, KAZAKİSTAN PETROLÜ, TÜRKMENİSTAN PETROL VE DOĞALGAZI, bu ihalelerin toplamı yaklaşık 20 milyar dolardır. Bunlarda enerji bakanlığında, “ANAP LİDERİ MESUT YILMAZ RUSYA İLE YAPILAN 5,5 MİLYAR DOLARLIK MAVİ AKIM PROJESİNDEN, ANAYASA MAHKEMESİNDE YARGILANDI, BERAAT ETTİ” ANAPLI,
GÜMRÜK BAKANLIĞI, ANAPLI,
TURİZM BAKANLIĞI, ANAPLI,
ÇALIŞMA BAKANLIĞI, ANAPLI,
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI, ANAPLI,
Oysa Bülent ECEVİT, BU BAKANLIKLARIN KOALİSYONUN en küçük ortağına verilmeyeceğini bilen TÜRKİYE`nin en deneyimli bir politikacısıdır. Peki o zaman ECEVİT BU BAKANLIKLARI ANAP`A NASIL VERDİ?
TÜRKİYE`DE BUNU YAPTIRABİLECEK İKİ GÜÇ VARDI.
BİRİNCİSİ; ASKER, GENELKURMAY BAŞKANI O DÖNEMDE HÜSEYİN KIVRIKOĞLU İDİ. ASKER BU İŞE KARIŞMADI.
İKİNCİSİ; ASKER karışmayınca geriye BÜYÜK SEMAYE, yani İSTANBUL`DAKİ HOLDİNGLER kalıyor… Nitekim hükümetin kuruluşu sırasındaki gazeteleri incelediğimizde, TÜRK SANAYİCİLERİNİN DUAYENİ, “EN ESKİSİ VE EN BÜYÜĞÜ” RAHMİ KOÇ`un ANKARA`ya geldiğini, CUMHURBAŞKANI SÜLEYMAN DEMİREL, MECLİS BAŞKANI YILDIRIM AKBULUT VE KOALİSYONU OLUŞTURAN PARTİLERİN GENEL BAŞKANLARIYLA GÖRÜŞTÜĞÜNÜ OKUYORUZ.
SİYASETİ ELEGEÇİRİP, SEÇİMİ KAYBEDEN VE KOALİSYONUN ÜÇÜNCÜ PARTİYE “İKTİDAR İÇİNDE İKTİDAR” yapanlar bununla da kalmayarak, bürokrasinin paralı tepesine de kendi adamlarını tayin ettirdiler.
Bankalar birliği başkanlığına; 1980 yılından beri KOÇ VE AYDIN DOĞAN GRUBUNDA DANIŞMAN OLARAK ÇALIŞAN TEVFİK ALTINOK getirildi.
BDDK, BANKALAR BAŞKANLIĞINA, AYDIN DOĞAN`INMİLLİYET GAZETESİNDE KÖŞE YAZILARI YAZAN, SÜREYYA YÜKSEL SERDENGEÇTİ GETİRİLDİ.
HAZİNE MÜSTEŞARLIĞINA; DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATINDAN, YİNE AYDIN DOĞAN`IN MİLLİYET GAZETESİNDE KÖŞE YAZILARI YAZAN FAİK ÖZTRAK GETİRİLDİ.
BANKALAR BİRLEŞTİRME KURULU BAŞKANLIĞINA; MİLLİYET VE HÜRRİYET GAZETELERİNİN SAHİBİ, AYDIN DOĞAN`ın sonrası yıllarda sattığı DIŞBANK`ın GENEL MÜDÜRÜ VURAL SELIŞIK GETİRİLDİ.
İŞTE BU TAYİNLER, DEVLETİN EKONOMİ YÖNETİMİNDE DAVULUN BAŞBAKANIN BOYNUNDA, TOKMAĞIN İSE YUKARIDA İSİMLERİNİ SAYDIĞIMIZ BÜROKRATKARIN EİNDE OLDUĞUNU AÇIKÇA GÖZLER ÖNÜNE SERİYORDU.
DÜNYA BANKASI SÖZDE KURTARICI OLARAKGETİRİLEN KEMAL DERVİŞ DE, hükümet içinde dışarıdan bakan yapılıp, bu ekibin başına geçince PRAMİT TAMAMLANMIŞ oldu. Emir büyük yerden…
Devlet asli görevini unutup, HOLDİNGLER İÇİN ÇALIŞIR HALE GETİRİLDİ. DEVLET BORÇ BATAĞI İÇİNDE YÜZERKEN, BANKALAR ZENGİNLEŞTİ. BANKALARIN DEVLET KURUMLARINDAN ALACAKLARI GARANTİ ALTINA ALINDI. DEVLETTEN ALACAKLARI DOLAR TAKASINA BAĞLANDI.
İŞTE BUNA İZİN VEREN DSP, MHP VE ANAP VE ADETA GÖZ YUMAN MUHALET PARTİLERİ DYP VE FAZİLET PARTİSİ 2002 SEÇİMLERİNDE % 10`LUK BARAJ SINIRININ ALTINDA KALIP PARLEMTONUN DIŞINDA KALDILAR.
SONUÇTA ZENGİN DAHA ZENGİN, FAKİR DAHA FAKİR VE FUKARALAŞMAYA GİTTİ.
Çiftçi, esnaf, işçi, memur, emekli, küçük tüccar ve sanayici gibi siyasette, ticarette ve sosyal yapıda denge unsuru olan sınıflar her geçen yılını, her geçen ayını, her geçen haftasını ve her geçen gününü arar hale getirildi. Büyümeden ve zenginlikten payını alamadı. HALKINA İHANET EDEN HÜKÜMETLER SİSSİLESİ VE HALKINA İHANET EDEN DARBELER SİSSİLESİ YOLLARINA DEVAM EDİYORLAR. HEM DE GÖZÜMÜZÜN İÇİNE BAKA BAKA BİZLERİ UÇURUMA GÖTÜRÜP KENDİ İMPARATORLUKLARINI VE KENDİ HALKINI KURUYORLAR.
Kaynak, üretim ve istihdamı arttıracak yatırlımlar yerine, şatafatlı alışveriş merkezleri AVM yapılarak tüketim toplumu yaratmak için tahrik ve teşvik ettiler. Bankaların kredi kartları, Pazar yerlerinde bile dağıtılarak halkın büyük bölümü borçlandırıldı. Hükümet politikası bunu destekledi. Kredi kartları borçları ödenemez duruma gelince cep telefonlarına gönderilen mesajlarla bu defa, kredi kartı borcunu ödeyecek şekilde küçük çapta tüketici kredileri devreye sokuldu. Sanki hükümet halkını ipotek altına almak istiyordu. Ekonomi, kredi kartları olmazsa adeta “DURMA” noktasına getirildi. Bunu yapanlar bilinçli fakat halkı düşünmüyorlar amaçları ülkeyi her yönü ile ele geçirmek ve kendi istedikleri kıvama gelince insanlara istediklerini yaptırabilmek istiyorlar.. Böyle giderse bizlere dinlerimizi bile değiştirirler haberimiz olmaz… NİÇİN VE NE AMAÇ İÇİN YAŞADIĞIMIZI BİLMEDEN KARIN TOKLUĞUNA SAVAŞAN BİR TOPLUM OLUYORUZ…
AMERİKA`nın Irak`a müdahale etmesini ve Kuzey Irak`ta sözde BÖLGESEL KÜRT DEVLETİ KURMASINI KABUL ETMEYEN, SİYASİ YELPAZEYE GÖRE EN SAĞDAN ERBAKAN`DAN EN SOLDAKİ ECEVİT`E KADAR, SİYASİ LİDERLERİN TAMAMI ŞU VEYA BU ŞEKİLDE SİYASETİN DIŞINDA BIRAKILDILAR. DAHA DOĞRUSU TASFİYE EDİLDİLER. ONLARIN YERİNE, YILLARCA AMERİKA`YA, AVRUPA`YA, İSRTAİL`E VE HOLDİNGLERE KARŞI OLAN, KARŞI OLMANIN DA ÖTESİNDE TEMSİL ETTİKLERİ SİYASETE KÜFREDENLER, DEVLET DENEYİMİ VE TECRÜBESİ OLMAYANLAR GETİRİLDİLER…
İmam Hatip Liselerine girdikleri çocuk yaştan itibaren bir ömür boyuna sığacak zaman süreci içersinde karşı oldukları ülkelerle “40 SENELİK KANİ OLUR MU YANİ?” şeklindeki atasözünü bile değiştirecek şekilde sarmaş dolaş olanlar, kendilerini “BİZ ARTIK GÖMLEK DEĞİŞTİRDİK” diye savunmaya çalıştılar. Oysa yapılanlar sadece gömlekle değil bütün ruhlarıyla teslim olan bir cinstendi.
2002 seçimlerinde getirilen ve sonraki seçimlerde de devam eden yeni bir uygulama ile siyasetin dengeleri de tamamen değişti. Milletvekilleri adayları belirlenirken aranan LİYAKAT, BAŞARI, BİLGİ VE TECRÜBE gibi değerler rafa kaldırıldı. Önceki yıllarda milletvekili adayları bölgelerinde yaptıkları hizmetlerle öne çıkan ve belirli eleklerden geçen kişiler arasından seçilirken bu kriterler uygulanmadı. Siyaseti bilmek bir yana, hayatında meclisin önünden bile geçmeyen, siyasetle uzaktan yakından ilgisi olmayan kişiler tayinle milletvekili yapıldı. Parlamento da liderin her dediğini kabul eden, fikrini söyleme şansı olmayan, sadece parmak kaldıran milletvekillerinden oluşan bir iktidar partisi yaratıldı.
12 EYLÜL 1980 DARBESİ sonrası kurulan bir babanın üç çocuğuna benzeyen üç parti örneğinin bir başka versiyonunu 2002 seçimlerinden sonra da uygulandı. Şöyle ki, iktidarda olan AK PARTİ ile birlikte CHP ve MHP dışında AKP`ye alternatif olabilecek partilerin gelişmesine ve kurulmasına, yapılan müdahalelerle izin verilmedi.
2007 seçimleri öncesinde DEMOKRAT PARTİ ile ANAVATAN PARTİSİNİN birleşmesi önlendi. SAADET PARTİSİ bölündü. Seçimler sonrasında DEMOKRAT PARTİ`de Genel Başkanlık yapan SÜLEYMAN SOYLU ile SAADET PARTİSİ`ni bölen NUMAN KURTULMUŞ AKP`de GENEL BAŞKAN YARDIMCISI YAPILDI. SANKİ GÖREVLERİNİ ÇOK İYİ YAPMIŞLAR GİBİ ONLARA YETKİ VERİLDİ.
CHP ve MHP`nin muhalefette yetersiz kalışı AKP`nin en büyük avantajı oldu. Hatta sanki onlarda bu sistemin içinde onlara hizmet ediyorlar. AKP YAPILAN BÜTÜN SEÇİMLERDE GAZETE VE TELEVİZYONLARI da kullanarak “ALTERNATİF YOK Kİ” sloganıyla kazanmaya devam ettiler. Bu uygulama sadece iktidarın değil, muhalefetin de aynı güçler tarafından dizayn edildiği kuşkusunu bizlere göstermiyor mu?
Anlayacağınız her taraf BATAKLIK OLMUŞ VE ÖYLE İÇİNE GİRMİŞİZ Kİ BATAKLIK OLDUĞUNDAN HABERİMİZ YOK… DEBELENİM GİDİYORUZ YOK OLUŞA…
ALTIN VURUŞ YAZI dizisinde bir dahaki yazımızda dünyayı ve ülkemizi bu hale getirenler de neler oluyor onları anlatmaya çalışacağım…
Sevgi ve saygılarımla… çöplükten de çiçekler çıkarda onun kıymetini bilecek var mı?... ata mirası ulus… murat akbaş
KAYNAKÇA: EKOSE ETEKLİ LEVREK – FETHİ AKKOÇ – MİLENYUM YAYINLARI