Sevgiye ve vicdana dair tüm duyguların tükendiği en travmatik savunma biçimi demek hiçte abartı olmaz. İnsan; kainatın en bilgesi insan. Adını alırken dahi üzüldüğümüz ama kullanmaktan geri durmadığımız çaresizlik ve zayıflık hali şiddet nasıl olduda bizleri esir aldı.

Neyi unuttuk?

Nelerden vazgeçtik?

Birarada olmak olmaz ise insan neye yarar?

Muhtaç değil midir her canlı bir ötekine?

Ölüm dediğimiz gerçeklik hangimizi es geçecek?

Ölüm hakikat ise yetinmek çok mu zor?

Dehada çoğaltılabilir bu sorular. Unuttuk yada unutmamızı istediler. Hırs ve şehvet esir almalıydı beklide bizleri birileri daha da rahat etsin diye.!

Vuran benim vurulan ben el benim değil.!

Çalışan ben kazanan ben kar benim değil.!

Farkında olmadan kaybettik hepimiz.

Tüccarlar daha zengin olmalıydı, çok zengin olmalıydı... Çıkıp biri milletin en kutsalı üzerinden hakaret ile daha zengin olacağını ima etmeliydi.

Siyasiler kazanmalıydı, koltuk hep sabit kalmalıydı . Milletin en kutsal kurumlarından biri olan TBMM'de küfürler savrulmalıydı.

Kadın hakları diye birileri bağırmalıydı ancak ürettikleri daha çok satış yapsın diye sözüm ona korudukları kadın bir cinsel obje olarak hep öne çıkarılmalıydı.

Savaşlar olmalıydı. Sillah ticareti iyi gitmeliydi. Egolar tatmin olmalıydı..., bütün bunlar için piyonlar belkide daha açık konuşmak gerekirse mal lazımdı. Bundan dolayı erk kavramı şişirilerek anlatılmalıydı. Güç ,kuvvet ...

Dahada artırılabilir bu çıkarımlar. Vicdan ve merhamet duygusunu yetirmeye sebep bu kadar çok çıkarım varken şiddet egemen duygu olmaz mı hiç?

Sağlıkta şiddet, Kadına şiddet, çocuğa şiddet, hayvana şiddet...şiddet , şiddet.!

Bir taraftan fiziksel şiddet kavramı çoğalırken diğer tarafta fiziksel şiddete kapı açan duygusal travmaları tetikleyen yönlendirici şiddet.

Sahip olduğu makamdan dolayı idare ettiğini ezen bürokrat,

Hastasını aşağılayan doktor,

Öğrencisini yok sayan öğretmen,

Eşine sevgiyi minnet gibi gösteren eş,

Çocuğuna sevgiyi vermeyen ebeveynler,

Kadını aşağılayan bakışların sahibi erkekler,

Erkeği kullanılan mal gibi gören kadınlar,

Halkı seçim dönemi dışında görmeyen,yalan fabrikası,elitist siyasiler,

Emekçinin hakkını gasp etmeyi marifet bilip gülümseyerek çalışanı aşağılayan patronlar...

Bütün bu kadar olumsuzluk bir araya gelince olan herkese oldu. Dahada kötü olacak.

Bu daha başlangıç demek beni üzüyor olsada maalesef bu.

Şimdi esas konumuza dönelim Psikolojik yönleriyle şiddet.

PSİKOLOJİK YÖNLERİYLE ŞİDDET

Şiddet tek başına bir sebep ile açıklanacak kadar sıradan bir olay değildir.

•Biyolojik Faktörler

•Psikososyal Faktörler

•Sosyoekonomik Faktörler

•Psikiyatrik Faktörler

•Diğer Faktörler (madde kullanımı sonrası sinir sisteminin bozulması, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) varlığında saldırgan davranışların ve şiddet eğiliminin arttığı söylenebilir.

Şiddetin Temelinden Yatan Psikolojik Gerçeklik Nedir?

Şiddet, bir imdat çığlığıdır; yönünü bulamamış bir ruhun çıkış yolu olarak seçtiği. Şiddet, “ben varım” demenin başka bir yoludur, bunun için bir başka yol bulamamışların başvurduğu kaçış yöntemidir. Şiddet bir yas tutma biçimidir, kendini kaybetmiş bir ruhun kendi kaybına duyduğu öfkenin dışa vurumudur. Şiddet bir öç alma biçimidir, kişinin kendi sahip olmadıklarına sahip olanlardan aldığı öç,sahip olmadıklarından dolayı öncelikle kendisine duyduğu öfkenin dışa vurumudur. Şiddet güçsüzlerin gücüdür, sonuçları kendini de başkalarını da inciten zihinsel dengenin yetirilme hâlidir. Şiddet göz ardı edilenlerin,dikkate alınmayanların isyanıdır...

PSİKOLOJİK KÖKENİNE GÖRE ŞİDDET.

A-DAVRANIŞÇILARA GÖRE:

  1. davranışının kökeninde öğrenme vardır. Şiddet adı verilen davranışlarda tıpkı diğer tüm davranışlar gibi bir öğrenme ürünüdür. Davranışçılara göre, insanı doğuştan gelen eğilimler değil, yalnızca çevrenin etkisi biçimlendirir. Şiddet de öğrenilen bir davranıştır.

Örnek: Annesi şiddet gören bir çocuk iki yönlü şiddeti öğrenmiş olur.

Örnek1- Büyüdüğünde tıpkı babası gibi sorunlarını şiddet yoluyla çözmeye çalışır.

Örnek 2- Annesi sürekli babası tarafından şiddete uğrayan bir kız çocuğu büyüdüğünde babası gibi şiddet kullanan bir bireyi eş olarak seçer.

Şiddet ten beslenen birine yakınlık duyar. Çocukken öğrendiği davranışı başkasına karşı olmasa da kendi dünyasında kendisine yansıtarak yeniden yaşar.

Öğrenme sonucu davranışa dönüşen şiddet farklı yollardan ortaya çıkar . Bazen kendi bedenine karşı saldırgan tavırlar ortaya koymak şeklinde gerçekleşir.

Örneğin, vücuduna zarar verme(etini cimcikleme,vücuduna jilet atma...)

Bazen ise doğrudan kendisi dışında başka yöne yansıtma yoluyla ortaya çıkar.

Örneğin , Eşini dövme, çocuğunu dövme,yönettiklerini mobbing ve benzeri yöntemlerle denetim altına almak gibi...

B-ENGELLENME VE SALDIRGANLIK VARSAYIMI:

Şiddetin ortaya çıkması ile ilgili bu varsıyıma göre saldırganlık bir iç güdü değildir.

Burada iki yönlü bir durum karşımıza çıkar.

1- Çocukluk Dönemi İle ilİlgili Engellenme-Saldırganlık.

Bireyin büyüme sürecinde yakın çevresindekiler, onun birçok davranışının önüne engeller koyar. Birey bunlara gücü yettiğince direnir; ama gücünün yetmediği yerde kabul etmek, ortama uyum sağlamak gibi, aslında dışlanmamak için yaptığı davranışlar sergiler. Bireyin çevreye uyum sağlama sürecine sosyalleşme de denebilir. Bunun ölçüsü, uyum sağlama sürecinin bireyi kendisi olmaktan ne kadar uzaklaştırdığıdır. Bireyin çevreye uyum sağlama süreci, bireyi isteklerinin farkında olmayan, yalnız kendinden beklenenleri yapan biri haline getirdiğinde tehlike çanları çalmaya başlar. Çünkü yetişkin birey, bir noktadan sonra, bastırdığı öznel gereksinimlerinin, baskısını çok fazla hissetmeye başlar. Büyüme sürecinde içselleştirdiği, anne babanın baskılayan, engelleyen sesi, bu kez dışarıda değil kendi içindedir. Yani büyüme sürecinde, birey kendisine engeller çıkaran yakın çevresinin söylemlerini içselleştirmiştir. Yetişkin yaşında, birey kendini özgür bırakamaz. Bu tip kişiler çoğu zaman şöyle konuşurken duyulur: “Öfkeliyim ama neden olduğunu bilmiyorum”, “Sıkıldım ama ne istediğimi bilmiyorum”, “En ufak şeylere bile kızar oldum”. Bu durum genelde, bireyin yaşamak isteyen tarafını baskılamasının sonucudur.

Bu tür davranışlara sahip olan bireylerde öfke kontrolü güçtür.

2- Yetişkin Olunan Dönem İle İlgili Engellenme- Saldırganlık.

Şiddet engellenmiş bir duyguya tepki olarak ortaya çıkar. Yani,bireyin amaç yönelimli davranışı engellendiğinde, saldırgan bir güdü ortaya çıkmaktadır. Hedefe koşarken engellenme.

Örnek:

• Hakettiğini düşündüğü halde memur olmayan bir bireyin saldırgan davranışlar ile kendini ailesine ve çevresine kabul ettirmeye çalışması.

• Çalışarak almaya hak kazandığı maaşını alamayan bir çalışanın iş yerini dağıtması.

• Uzun süre yaşadığı bir birliktelikten aldatılmak şeklinde yalnız bırakılan bir bireyin daha sonraki birlikteliklerini bir öç almaya dönüştürmesi. Birlikte olduğu yada evlendiği kişiye şiddet uygulayarak uğradığı haksızlığı bastırmaya çalışması.

C-İÇ GÜDÜLER:

Şiddet kavramı doğuştan dır. Birey şiddet davranışına doğuştan sahiptir. Başta içinde bulunduğu aile olmak üzere sırasıyla mahallesi, şehri, ülkesi...yani bulunduğu coğrafyanın ekonomik gelişmişliğine,sosyo- kültürel gelişmişliğine göre olumlu yada olumsuz yönde ortaya çıkar.

Birey doğuştan iki eğilimle dünyaya gelir: yaşam iç güdüsü ve ölüm iç güdüsü. Yaşam iç güdüsü, insanın yaşama coşkusunu yansıtır, cinsel iç güdüleri de içerir. Ölüm iç güdüsü, insandaki yıkıcı, yok edici eğilimleri içerir. Örneğin şidetti iç güdüler ile anlatmaya çalışan Psikanalitik görüşe göre yaşayan her varlık, ilksel (inorganik) konumuna dönme amacını taşıyan yok edici iç güdülere sahiptir. Bu iç güdünün yok edici öğelerini, organizmanın dışına yönlendirmek libidonun görevidir. Bunun başlıca yollarından biri ise, yok etme isteğini organizmanın dışındaki nesnelere yöneltmektir . Daha açık bir ifadeyle, saldırganlık, ölüm içgüdüsünün, bireyin kendisi dışındaki kişi ya da nesnelere yöneltilmesidir.

İç güdüler şiddet kavramının temel sebebidir.Normal dışı davranışların gelişmesi basitçe şu şekilde gelişir; 0-6 yaş döneminde doğal istek ve eğilimleri bastırılan ve cezalandırılan birey, ergenlik döneminde de aynı tutumlarla karşılaşır ve doğal güdülerini (yaşam iç güdüsü ve ölüm iç güdüsü) toplum tarafından kabul edilebilir yollarla (ressam, polis, asker, kasap, boksör olmak gibi) doyuma ulaştırmayı başaramazsa normal dışı davranışlar geliştirir.

Eğer doğru bir şekilde duygu ödüllendirilmez ve kontrol edilmez ise şiddet olarak ortaya çıkar.

Örnek1; Bir ressamın doğadaki süreci kağıt üzerine aktararak bu süreci “öldürmesi” gibi. Ressam böylece, doğuştan getirdiği saldırgan ya da cinsel eğilimlerini, toplum tarafından kabul görecek biçimde ifade etmektedir. Bunu başaramayanlar, toplum tarafından kabul edilmeyen şiddet içerikli davranışlar gibi farklı mekanizmalara başvurabilmektedir.

Örnek2; Bulunduğu sınıfta dersleri ile dikkat çekmeyi başaramayan bir öğrencinin sevilmiyorum,önemsenmiyorum gibi çıkarımlar yaparak saldırgan tavırlar ortaya koyma yoluyla kendini kabul ettirmeye çalışması.

Örnek3; Sevilmediğine ve istenmediğine inanan bir çocuk, diğer çocuklara zorbalık ederek ezikliğini giderebilir, güvensizlik duyguları içindeki bir diğeri bütün davranışlarını diğer insanların ilgisini ve onayını sağlayabilme amacına yöneltebilir.

Şiddet vesaldırganlık eğilimlerinin doğuştan geldiğini söylemiş olmakla birlikte, iç güdüler ile şiddet kavramını anlatmaya çalışan kuramcılar bireyin gelişimi sürecinde, saldırganlığın biçim değiştirdiğine, bebeklikteki saldırganlıkla, yetişkinlikteki saldırganlık arasında, büyük fark olduğuna dikkat çekmişti

ırçekmiştir.

Sonuç:

" Bugünün çocuğu yarının katili. "

Unutmayalım!

Her canlı bombanın,her seri katilin,her Hitler'in,her işgalci Siyonist'in,her zorbanın ve her fiziksel gücü her şey sanan aşağılık kompleksi sahibi varlığın bir annesi bir babası vardır. Ve eğitim aldığı öğretmenleri vardır. Örnek aldığı yöneticileri- aydınları vardır.....

Şiddete dur demek elimizde insanlık onuruna yakışır yarınlara.

Değer yargılarının öne çıkarılarak gelişimin hedeflendiği yarınlara inşallah.

Mehmet Sebbah YİĞİT